Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

düşüyor tutamıyorum

mer mer mer mer mer mer mer haba arkadaşlar kanalıma pardon bloguma hoş geldiniz. türkiyenin en eğlenceli, en akademik, en sansasyonel, en ferahlatıcı bloguna hoş geldiniz. bugün yine anlamsız, yine gereksiz ve yine acı dolu bir içerik ile karşınızdayım. böyle şeyler yazmayı severim bilen bilir. nasılsınız? ben saçmayım ya. kafamda bir şeyler var ama umarım ilerlemez bu şeyler çünkü hiç keyif verici ve tatlandırıcı bir şey değil. hayatım fare kapanı gibi, o peynire ne zaman elimi atsam bir yerlerim yanıyor ve hoş bir şey değil. yepisyeni bir yıl yaklaşıyor. ona dair daha içerlemiş bir yazı atacağım. bu yazı yılın son yazısı olabilir. özellikle son dönemlerimin tamamen çay içerek geçtiğini düşünürsek hayat apacı bir perde açıyor ve bu perdenin arkasında saklanmak galaktik bir macera değil. ne demiş florence "sometimes I feel like throwing my hands up in the air" bu kadar geoid düşünmek biraz saçmalaşıyor. ve hayat belirli bir noktadan sonra uzaklaşıyor içerlemelerden

gittikçe derinleşen aslında benim olmayan

merhaba arkadaşlar blogger dünyasının en sansasyonel, en ilgi çekici, en diyalektik, en modern ve en başarısız blogunun sahibi olarak yepyeni bir yazıyla karşınızdayım. böyle zamanlarda ne kadar harika olduğumu bilirsiniz. dünya geoid değilmiş de sanki bambaşka bir şeymiş gibi yaklaşır dururum. öncelikle birlikte olmadığımız süre içerisinde başımdan neler geçtiğini anlatmak isterdim ama tahmin edeceğiniz sürece yine hiç bir anım veya maceram olmadı. hayatımın bu dönemlerini sıkıcı olarak nitelendirsem de hala içimde bu günler yad ettiğimde naif bir gülümseme olacağına dair umudum var. neden diye sormak anlamsız çünkü meteorlar bizi sıyırıp geçmeye devam edecek. dünyanın en harika şarkılarından birisiyle başlamak isterim. çünkü florence olmasaydı sanırım kafayı yerdim.  hayatımı her yazıda farklı şekilde özetlemeye çalışsam da sanırım buna ilgi duyan herkes ana temayı biliyor. bu konuda daha ne kadar kendimi yoracağım bilmiyorum. ama şöyle bir gerçek var sanırım yazmayı sev

hayat üç perdelik tatsız bir kabare

mer mer mer haba arkadaşlar. internet aleminin en eğitici, en öğretici, en eğlenceli ve en akılda kalan bloguna hoş geldiniz. ben blogger kişisi. bugün yine dopdolu, yine heyecanlı, yine ileriye dönük umut aşılayan bir yazıyla karşınızdayım. bu filmi bugün izledim. ileride mutlaka hatırlamam gerekicek o yüzden buraya bırakıyorum. siz çok takılmayın bu kısma yine ilk paragrafa kandınız değil mi? bir an inandınız. dediniz kral geri döndü falan. biz demiştik yıllar evvel bıraktık bu işleri diye.... öncelikle youtube adındaki platformda çok güzel alternatif şarkılar paylaşan bir kanal var. işte kaan boşnak falan kadıköy falan anlıyor musun abi biz bu tarz müzikleri seviyoruz falan. işte bu kanal canlı yayın falan yapmaya başladı. ben de denk geldikçe giriyorum. tabi ortam bildiğiniz gibi. erkek tayfa kızlara ehuheheh çekiyor. şirin gözükme çabaları inceden yürümeler falan. tabi ben gelir gelmez hayat hikayemi anlatmaya başladım. böyle karşı cinse salladıkça sallıyorum. rah

lin lin lin pestooo

merhaba arkadaşlar bugün de sevdiğim şeyleri paylaşmaya devam ediyorum. nasıl bu blog özge ertal virali yaptıysa biraz da lin pesto virali yapacak. çünkü sevdiğim şeyleri bol bol paylaşmayı severim... öncelikle kendisi hakkında hiç bir bilgim yok. ismi, cismi, şekli.. hatta insan bile olmayabilir. ancak müzik konusunda benim sevdiğim işler yaptığı ortada. cem yılmaz paylaşmış, barış özcan videoya koymuş, yorekok outro yapmış, zaytung röportaj bile yapmış. bu durumda beni takacağını pek düşünmüyorum. ilk keşfettiğim zamanlarda iki şarkısına yorum attığımda bana "kalp" ile tepki vermişti. sanıyorum bu bile bireysel tatminkarlık için yeterli. burada ana nokta, normalde sevmediğim şarkıları bana dinletmesi. yani benim çıkıp yıldız tilbe falan dinlemem çok ilginç olurdu ancak bu kişi bunu başarıyor. "yahu kardeşim ne bu marjinallik havaları falan, şunu dinlemem bunu dinlemem." dediğinizi iliklerime kadar hisseder gibiyim. lakin durum bazı kişiler için böyle. benim

sanki cismim bin ışık yılı sonsuzluğuna eş

buraya ne yazarsam yazayım bir anlamı olmayacak. mesela şu an aklımdan geçen, kafamın içinde yedi yüz milyon kez tekrar ettiğim şeyleri yazıyım ve onları unutmayayım. çünkü bunlar önemli şeyler olabilir veya olmayabilir. bunların cevaplarını bilecek kapasite sahibi olduğumu düşünmüyorum. çünkü kapasite sahibi olmak bana göre değil. yıllar evvel bıraktım ben o işi. çünkü aşama aşama büyüyen bir beklenti furyası bu. sen başardıkça devamı gelsin ister o kocaman bedeninin en tepesinde hüküm süren beyninin içinde, ufacık bir hücre. çünkü böyle olmalıdır senin mekaniğin hücrelerin ister sen yaparsın. onlara hükmetmen demek ne bileyim göktaşı parçalamak gibi bir şeydir. imkansız değildir yani ama zordur. zor olan şeyleri de herkes başaramaz. düşünsenize zor olan şeyleri herkes başarıyor. e o zaman dünyada biz ne yapmaya geldik. herkes her şeyi başarırsa benim ne anlamım kalıyor. böyle olduğunu düşündüğüm için kendimi ezikleme ihtiyacı duymuyorum. belki ben de o iyi zekalı kişilerin getirdiği

mutluluğun formulü

mer mer mer haba arkadaşlar ben sevilmeyen blogger. uzun bir aradan sonra sizlerle birlikteyim. burada olmadığım sürede, insan ilişkilerine karşı olumlu ve yaşama sevinci olan bir grup tarafından katledildim. katillerim hala dışarıda... keyifler nasıl? benim valla düşük biraz.. vizelerim pek de iyi gelmedi. böyle durumlarda kendimi soysuzlar çetesi filmindeki daniel brühl gibi hissediyorum. bu tarz durumlarda soğukkanlılığımı korumak zorundayım. bu mesafeden aynı frederick zoller gibiyimdir. bu dünya bana pek bir şey kanıtlamıyor. finansal kriz harici ilgi çekici bir olayım yok. kafkaokur dergisi alarak yaşamımı sürdürmeyi planlıyorum. hayat gerçekten benim için zor durumlara gebe kalıyor. bu üzücü bir şey. uzun süredir dediğim gibi içimde hiç bir şeye karşı en ufak his yok. bunu katıldığım canlı yayınlarda da dile getiriyorum. bu aralar lol oynamaya sardım. yakında ondan da sıkılmaya başlayacağım. vakti doldururken yılların nasıl akıp gittiğini bilemiyorsun. ne demiş florence

iki yaşındayız

Merhaba sevgili blog sakinleri... Ben sorunları olan blogger. Nasılsınız bakalım? Valla ben gayet pozitifim, vizelerim var... İlk ikisine pek bakmadığım için kötü geçti ama üçüncüsüne çalışıyorum. Böyle durumlarda kendimi Taxi Driver filmindeki Travis Bickle gibi hissediyorum. Böyle otantik duygu değişimlerim vardır. Veee beklemediğiniz şey yaşandı ve bu blog artık iki yaşında. İlk başlarken daha önceki deneyimlerimi varsayarak bu sitenin o kadar uzun ömürlü olmayacağını düşünüyordum. Ancak hayat bana öyle bir çiçek açtı ki tam iki seneyi doldurduk. Bu zorlu süreçte beni yalnız bırakan hepinize üzüntülerimi yolluyorum. 2 sene içinde veyahut son 1 sene içinde değişen bir şey olmadı. Hala daha tutarsız iletişm sinyalleri veriyorum. Hatta yakın zamanda buradan uzaklaşıp bir dağ evinden megafonla yemek sipariş edeceğim. Böyle harika huylarım olduğunu bilen bilir. Bugüne kadar bu blogu okuyan 67.489 kişiye teşekkür ederim. Dile kolay gelse de bu kadar insanın sizin yazdıklarını ok

arkadaşa mektup

çok sevdiğim bir arkadaşıma attığım doğum günü mesajını buraya atasım geldi.. ileride hatırlamak istediğim cümlelerde bugün... Merhaba, yine bir doğum gününde birlikteyiz. Geçen sene dediğim gibi yine sana bugün mesaj atıyorum.  Öncelikle doğum gününü en içten dileklerimle kutlar, hayatında yeni ufuklar dilerim.  Umarım yeni yaşında, üzüntülerden çok mutlululuklar yanında olur.  Son konuşmamızdan, yani sana son mesaj attığım süre üzerinden bir yıl geçti.  Bu bir yıl içerisinde benim hayatımın nasıl gittiği, neler hissettiğimi veyahut ne durumda olduğumu pek merak ettiğini düşünmüyorum. Ancak gerçekten seni özlediğim zamanlar oluyor. Yıllar bana şunu öğretti, her insanla rahat rahat konuşamazsın.  Belki sen beni çok ciddiyetle dinlemiyordun. Ancak ben seninle bir şey paylaştığım zaman mutlu hissediyordum.  Açıkçası, senden sonra herhangi bir paylaşımda bulunduğum hiç kimse bana aynı duyguyu yaşatmadı.  Neyse ki, bana o güzel günleri yaşattın. Arkadaşlığını gösterdin. Bunun içi

connected2.me rehberi

Merhaba arkadaşlar bugün günlük hayatta işinize çok yarayacak bir rehber ile karşınızdayım. Yalnız mısınız? Sosyal hayatınızda herhangi bir kadını veya erkeği etkileyebilecek yetenekte olduğunuzu düşünmüyor musunuz? Umutsuzluğunuz sizi intihara götürürken son bir durak arayışında mısınız? Neyse ki connected2.me var. Anonim olarak kadınları veya erkekleri kendinize bağlayıp onlarla bir gelecek kurabi.... Tabii ki palavradan ibaret. Bu uygulama kesinlikle ölüm. Kesinlikle psikoloji bozan bir şey. Neyse ki ben size bugün muazzam bir rehber hazırladım. Öncelikle kullanıcı tiplerine şöyle bir göz gezdirelim. -link isteyenler Uygulamanın yüzde doksanlık kısmını oluşturur. Bakmayın öyle anonim falan gözüktüğüne, eğer çirkinseniz herhangi biriyle konuşamazsınız. Özellikle kadın kısmının "bio" adını verdiğimiz açıklama kısımlarında genelde şunlar yer alır; "linksiz gelme." "link atmayana cevap vermiyorum." "linkle veya sesle gel." "kim

belki başka yerdedir.

heyyy morali bozuk blogger olarak yine iş başındayım... uzun zamandır beklemiyordunuz beni değil mi? böyle çılgınlıklar yaparak sitemdeki muazzam okuyucu kitlemi şaşırttığım doğrudur.. böyle durumlarda kendimi tom hardy gibi hissederim... sanki her şeyi denedim? yok yok bişi yapmadım. evimde takılıyom gayet relaxım. hiç bir dert tasam yok. ama çıkamadık depresyondan... tavsiyesi olanlar içine atsın. dinleyecek halim yok. aşırı derecede kedist bir insanım... 2 yaşına gireceğiz heyecan var mı? eskiden imla kurallarına falan dikkat ederdim. sonra dedim ki burası benim yerim imlaya noluyo? iyi halt ettim ki bi şey değişmedi yine saçma sapan takılıyom. internet aleminin bilinmeyen depresifi olmak zor olsa gerek... biraz dışarı çıkıp aşkın dibine vurmak? no no ben almıyım. karşı cinsle alaklı yeterince tespitim oldu son zamanlarda. onların işine ben değil daha değişik tipler yarayacaktır. buna eminim. şimdi diceksiniz. yahu kardeşim başka müzik mi yok lin pesto atıp atıp d

meteorlar sıyırıp geçiyor

merhabaaaaaa, sevilen blogunuzun sevilmeyen yazarı olarak yerimi aldım. bu muazzam sitedeki bir başka yazımla birlikteyiz. bugünü yaşamak dururken,dargınsınız valla yarınlara diyerek muazzam bir giriş yapıyorum. bu hafta bir çok insan ile konuştum. nasılsınız? ben iyiyim footage görüntüleri ve şarkının coverlanışı muazzam. bu hafta çok güldürücü haberler aldım. hala daha kahkaha attığım oluyor. böyle zamanlarda kendimi the hateful eight filmindeki tim roth gibi hissediyorum. söylenecek söz kalmadığı zamanlarda böyle olurum.  ben ile alakalı herhangi bir gelişme yok. yatağımdan yürüyüş yapmak için kalkıyorum. bir tane arkadaşa buluşalım diye mesaj atmıştım geçen herifi ektim bıraktım. kesin darılmıştır... buradan kendisinden özür diliyorum. adamlık köşesinde bugün ben yokum. yarın bi okula uğrayam diyorum.  canım blogumu bütün sosyal medyada paylaşarak okuyucu çekmeye çalışıyorum bu aralar. son çırpınışlarımızda gelin beraber yanalım blog... bu arada ş

7 bardak kola içerek hayatımı kaybettim

merhaba sevgili blog severler. bugün diss atıcam.. şimdi top başındayım kullanıcam frikik "kırk yılın başı, önlere oturasım gelmişken bula bula benim oturacağım yerin arkasına oturmayı seçen en sevmediğim şahıs kadın kişisi" kalede durumu çok kritik... bunun doğrusu bu değildi ama zırt pırt söylediğim için buraya da yazam dedim. evet sevgili osman belki de yıllar önce böyle bir şeyi günde 5-6 kere söylüyordun. youtube diss furyası seni de ele geçirmişti çünkü. böyle değişik huyların vardır. nasılsınız ? ben iyiyim. düzeni oturttum. hem okula uykumu almış gidiyorum, hem yemekleri rahat yapıyorum, hem de rahatım. yatağımı çok seviyom. nasıl oturttum o sistemi bilmiyorum. bide şöyle bişi keşfettim. bişi ile uğraşırken açıyorum sesli kitap. efsane eğlenceli oluyor. buradan hepinize teşekkürler. yazım hatalarımla çok mutluyum. bugün şeyi paylaşcam. taylor swift aşkımın harika şarkısını. ağla katy ağla şaşırdınız değil mi? benden böyle şeyler duyulmazdı. art

bana yanılmışım gibi falan bakmayın

mer mer mer habaaaaa. internet aleminin duygusal çocuğu olarak geri döndüm. tatlı bakışlarım ve komik esprilerimi sizden esirgediğim her saniye için büyük pardonlar sizin abv dün sadece 3 kişi girmiş siteye. öyle güzel dibe vuruyoz ki şaşkınlık içindeydim. bi ara okunuyodu buralar yavvvvvv. neyse nasılsınız bakalım. ben iyiyim ya site de ben gibi önemsiz oluyor. tema falan değiştik. operasyonlar yaptık ama bakıyorum ki koca bir hiç. alın la alın mutlu olun. abi keyifler yerinde ne yalan söyliyim. dün akşam sarhoş oldum. ev arkadaşım dedi ki kanka gel ya iki bişiler içek. ben de uzun zamandır içmemiştim. içmekle alakası olan bununla övünen biri değilim. tanıyan tanır (4 kişiden bahsediyom :d) her neyse 4 tane bira içtim bişi olmadı. la sonra nolduysa kimin aklna geldiyse viski falan söylemişim. kafa benim uçmuş bişiler olmuş. sokakta falan sallıyormuşum millete. şeyi hatırlıyorum mesela, garson bana kaçıncı sınıfsın sen falan soruyordu. ben de 2 dedim adam he he he diye gülüyor.

aylardan ekim ben hala tekim

merhabaaaaa efsane bir başlık attım değil mi? bu sözü geçen sene twitter adlı sitede eski bir lise arkadaşımdan duymuştum. epey de hoşuma gitmişti şimdi yalan olmasın. ben de çaldım tabii ki, her şeyimde olduğu gibi bu da esinlenme kokuyor. ee alışın artık ben size orjinallik vaat etmedim ki... offf bugün okula gittim ağbi, bundan bahsediyorum çünkü benim için gerçekten zor bir eylem. kendinizi ait hissetmediğiniz ortamlara girmek bence bahsedilmeye değer şeylerdir. bu kadar yabancı ile ben ne yapıyorum diye düşünmeden edemiyorum. sevilmediğimi hissetmek beni buram buram kaosa götürüyor. ancak şu var ki, hocanın anlatımını beğendim. kadıncağız faranjit olduğunu söyledi, beni bağırtmayın dedi ama sınıfın kapasitesi bunu anlayacak düzeyde değil ne yazık ki. bence başarılı anlattı teşekkürler hocam rahat geçerim dersinizden... sonracığıma, hiç kimse ile konuşmadım  bugün yea. bi afrikalı kardeşlerime merhaba dedim. adamlar en azından bunu hak ediyor. diğerleri gibi değiller. omegl

révision pour être heureux

merhabaaaaaa bugün de fransızca bir başlık attım. böyle ufak tefek oyunlarla internet veritabanının mizah seviyesini maximum seviyede tuttuğum doğrudur. nasılsınız bakalım ? valla okul başlamıştı en son ben de. bu hafta iki kez gittim iki kez gitmeyeceğim sanırım. çünkü bu hayat okula gitmek için bile fazla boş. zannediyorum yalnızlık hissediyorum bu aralar. normalde de depresyona girerim ve bundan gocunmam ancak bu sefer sebepsiz bir depresyon ve ilgi isteği doğuverdi. dışarıdan görülen ilginin bu kadar azaldığı başka dönemlerde olmuştu ancak bu sefer bir değişik hissettim. herhalde başka sorunlarla harmanlanmış bir acı.. bugün özel numaradan bir kadın kişisi aradı neymiş efendim, yurtta sıkılıyormuş falan rastgele beni çevirmiş de falan. yav kardeşim benimle oyun oynamayın yavvvv sevmiyorum işte. nadir de olsa arayan tipler oluyor. neden dalga geçmek için ben? son bir kaç yıldır bir çekimin içinde sessiz sessiz oturuyorum. bu sene yeni insanlarla mı tanışsam diyorum da. büyük

I will follow you, you will be my main direction

Merhabaaaaaaaaaaaaaaa, yeni okul dönemindeki ilk yazımdan hepinize merhabacıklar. Bugün İngilizce bir başlık koydum. Böyle değişik ürpetiler yaşatmayı seviyorum. Nasılsınız bakalım ? Valla ben iyiyim, sonunda evimdeyim ve internetim falan var. Harika bir duygu, en son bu duyguyu seneler önce yaşamıştım. Böyle durumlarda kendimi Django'daki Doctor King Schultz gibi hissediyorum. Yeni bir ev arkadaşı aldık. Eskisinden daha iyi ama anlaşabilir miyim bilmiyorum. Canım okulum başladı ama bu hafta gitmedim oysa ki içimdeki kaos eksikliği beni cezbediyordu. Bugün fazla bişi yazamicam zate olay yok ağbi napiyim. Çok üzerime geliyonuz. Eskilerden sevdiğim bi şarkıyı koyayım. sevgiler. ilerleyen günlerde daha cicili şeyler yazarım umarım.

aldatma beni küçük yaratık

merhaba arkadaşlar ben sınıfın sevilmeyen kişisi... oooo ironi şov yaptım bak okul yaklaşıyor ya... inanılmaz zekice bir durum ile ortaya çıkardım yine kendimi. nasılsınız bakalım ?  beni pek özlemişe benzemiyorsunuz. zannediyorum siz de toplumun o değişken halkasına eklendiniz. artık o sevimli çocuk hayatınızda bir yer edinmiyor. madem öyleymiş verilen kararlar bizde gülümseyip yolumuza devam ederiz. firstly (ingilizce bilmeyenlere inanılmaz kıyak olarak sunayım bunu; çevirisi "ilk olarak" manasında bir şey.) çoooook yakında canım nazillime dönüyorum. böyle zamanlarda kendimi er ryan'ı kurtarmak filmindeki upham gibi hissediyorum. söyleyecek o kadar da çok şeyi olmayan benin tekdüze devam eden hayatından esintiler sunan bu blogda bir diğer bahsetmek istediğim olay da, sonunda tatil diye nitelendirebileceğim bir durumun içinde bulunmam olsa gerek. şu an deniz kenarında bir evde, deniz dalgalarını seyrederek yazıyorum bu yazıyı. hatta ve hatta 5 yıl sonra denize gird

öyle demeselerdi madem

Merhaba arkadaşlar ben yanlış anlaşılmaların güzel detayları... Nasılsınız bakalım? Valla ben gayet nötrüm. Kesin ip var ya da uçuyoruz biz abi başka açıklaması yok. İş hayatımın bu seneki son virajına doğru artık başka bir ben var beni  anlatan... Yani açıkçası kendimi hayattan en son ne zaman bu kadar soyutlamıştım bilmiyorum sanırım dündü. Her gün daha fazla soyutluyorum. Bir dünya rekoru gibi her gün aşağı çekiliyor. Keşkem dopingli çıksam... Kestane gürgen palamut altı yaprak üstü bulut... Yasemin Mori'nin şarkılardan güzel sözleri buraya atcam bundan sonra. Çünkü özentiliği severim. Yav şu yalnızlık malnızlık bu olayları aştık. Daha faza sormayın. En etkilendiğim şarkılardan birini paylaştım.  Gelişmelere gelirsek, geçen ne oldu neler oldu. Otobüsteki fall in love da flaş gelişmeler yaşandı. Her şey o gün otobüsü kaçırmam ile başladı. Bizim genç aşık da kaçırmıştı ama kaçırdığı şey otobüs değil, 7:40 kızıydı. Çünkü ihaneti gördü bu gözler. Kahküllü sarışı