Ana içeriğe atla

Çoktandır yeni yıla girmemiştim..

2015...belki de acımasızlık sırasında en başa koyabileceğim bir yıl oldu. Her şeyimi evet her şeyimi aldı benden. Geri verdikleri neredeyse hiç olmadı..

Sene zaten mükemmel(!) başlamıştı somut olarak. Ekimden beri git gide düşüşe geçen annem... Her geçen gün onun o hasta yatağındaki umutsuz halini görmek.. 1 Ocak 2015 akşamı belki de bundan ibaretti. Evimiz sıcak, dışarısı soğuktu. Gelgelim biz ne üşüyor, ne de sıcaktan kavruluyorduk. Annemin elini tutmak, onun o hala bitmeyen yaşama sevincini paylaşmak yetiyordu. Bizimle konuşamaz hale gelmemişti ama yakındı bunu hissetmekle kalmıyor, tıbbı belgelerin varlığı ile emin oluyorduk ama yine de umut..hiç bitmemişti aslında. Onun gülmesi, bizi anlayabilmesi, onu eğlendirmek için çabamıza karşılık vermesi yetiyordu. Tabii ki bunlar sadece o güne ve o günler dilimine aitti.

Şubat ayında gitgide tünelin ucunu görmeye başlamıştık. Konuşması azalıyor diye üzüldüğümüz annem, nefes almakta dahi zorluk çekiyordu. Derken gitgide ilerledi, ilerledi, ilerledi.. Bir gün ambulans geldi ve annem hastaneye kaldırıldı. Bizi yine bir odaya kapattılar. Ben o odanın içinde 7/24 yoktum, hatta hastalığın ilk gününden beri annemin rahat etmesi için hayatını feda eden abim bile o odada o kadar bulunmuyordu. Ama annemin içindeydik biz, hayattan bağını koparmış haliyle yatmasına rağmen, elini tuttuğumda halsiz bir gücüyle sıkıyordu ki bu benim bu hayatta gördüğüm en son sevgi hareketiydi. Odaya ilk yattığında bir teyze vardı, anlamsız sesler çıkartıp bağırıyordu. Üçüncü gün teyze ölmüştü zaten. Annem tek başına kaldı o odada, abimse inatla o boş yatağa yatmıyor başında bekliyordu. Derken bir başkası geldi. Dört tane kızı vardı, hepsi sırayla bakıyorlardı annelerine. Annem hiç düzelmedi, bir gün yoğun bakıma aldılar...

Mart ayının başında, 1 Mart 2015'de annemin ölüm haberini aldık. Onu en son 3 gün önce görebilmiştim. Aslında öldüğü gün de görme şansım vardı. Lakin onun için hiç bir halta yaramayan, son yıllarında ona üzüntüden başka bir şey vermeyen annesi ve karaktersiz kardeşi bunu engelledi. Aslında suçu karaktersiz dayıma atmamalıyım onun pek alakası yoktu yine de tüm yaptıklarını anlatsam herhalde benimle hem fikir olurdunuz. Şeytan Nine lakabını taktığım kadın, tam ben girecekken kendini yere attı; "o benim kızım, her şeyim benim hakkım vs." uzaktan ne kadar da haklı bir kadın gibi geliyor değil mi? Aslında annemi babasının evinden kovan üçlünün başını çeken bir kadındı. Her neyse ayrıntılar pek umrunuzda olmayabilir. Abim kendisi yerine benim girmemi istedi, 9 ay hastanelerde sürünen birine bu kötülüğü yapamazdım. Son gün annemi son kez canlı göremedim işte. Bu benim içimdeki en büyük yara olarak kalmıştır. Tabii ki o malum andan sonra gördüm, gördüm ama her şey bitmişti artık. 12 saat sonra cenazesi yapılıyordu bile. Beklediğim kişileri göremeyip, beklemediğim insanları görmek takıntısının aksine olanları pek umursamadım. O gün, orada ağladım, ondan sonra da hiç kimseye üzüntümü zerre belli etmedim. Zaten hayatta başıma gelebilecek en büyük kayıp gelmişti, ötesi yoktu. Annesizliğe alışmam pek kolay olmadı haliyle, 15 gün sonra kendimi sınavda buldum. Elimden geleni yaptım ama illa ki muazzam şeyler olmamıştı. Bunun için kendimi de suçluyorum ama esas sebep belliydi. Mart ayı talihsizlikler içinde sona erdi.

Ondan sonraki aylarda hep devam ettim. Birisi vardı elimden tutan, yanımda olmuyordu sürekli tabi, ama desteğini her zaman hissettim. Onun  değerini hiç bir zaman unutmam. Keşke daha fazla yanımda olabilseymiş tabii ki, daha sonra zaman geçtikçe, benim ufak hatalarım büyük sorunlar yarattı vs. vs.

Bu şehirden derhal uzaklaşmalıydım. Üniversite sınavım kötü de olsa gitmek istedim. Kendimi ilk buraya attım ve gittim. Elbette her şey daha güzel geliyor şimdi. Yeni başlangıçlar yapmak zorundaydım ve denedim. Tabii ki bu başlangıç bana pek bir şey vermedi. Hatta Mart'tan sonraki süreçte de çok değer verdiğim insanları teker teker kaybettim. Bazen iftiralarla, bazen benim hatalarımla, bazen zamanla. Geçmişi özlüyorsun. Ben 2013 yazından, 2014 yazına kadar olan kısma geri dönmek istedim. Annemin son  sağlıklı olduğu günlere ki, onu hak ettiği şekilde mutlu edebileyim diye. Klişedir tabi, birisini kaybetmeden değerini anlayamazsınız. 2015 benim için son oldu. Hiç bir insan beni onun kadar sevemeyecek.

2016 yılı,..,aslında böyle şeylere pek inanmam, ama 365 gün boyunca pek huzurlu olmayınca tribe bağlıyorsunuz. her neyse önümdeki 365 gün, belki yeni bir başlangıç getirir, belki daha çok kaybettirir bunu bilemem. Ama oyumu birinciden yana kullanıyorum.

Herkese iyi seneler.. sevgilerle

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

connected2.me rehberi

Merhaba arkadaşlar bugün günlük hayatta işinize çok yarayacak bir rehber ile karşınızdayım. Yalnız mısınız? Sosyal hayatınızda herhangi bir kadını veya erkeği etkileyebilecek yetenekte olduğunuzu düşünmüyor musunuz? Umutsuzluğunuz sizi intihara götürürken son bir durak arayışında mısınız? Neyse ki connected2.me var. Anonim olarak kadınları veya erkekleri kendinize bağlayıp onlarla bir gelecek kurabi.... Tabii ki palavradan ibaret. Bu uygulama kesinlikle ölüm. Kesinlikle psikoloji bozan bir şey. Neyse ki ben size bugün muazzam bir rehber hazırladım. Öncelikle kullanıcı tiplerine şöyle bir göz gezdirelim. -link isteyenler Uygulamanın yüzde doksanlık kısmını oluşturur. Bakmayın öyle anonim falan gözüktüğüne, eğer çirkinseniz herhangi biriyle konuşamazsınız. Özellikle kadın kısmının "bio" adını verdiğimiz açıklama kısımlarında genelde şunlar yer alır; "linksiz gelme." "link atmayana cevap vermiyorum." "linkle veya sesle gel." "kim...

bedelini ödedim

 işte yine been işte yine bir yazı..... mer mer mer merhaba... uzun süredir uyumak için kıvrandığım sırada, bir türlü uyuyamamam üzerine kafamdan geçenlerin artık bir şekilde buraya dökülmesi gerektiğine karar verdim. yataktan kalkmadan önce kafamın içinde milyonlarca ışık yılı misali dönen şeylerin hepsi buray aktarılacak mı bu da ayrı bir merak konusu. ama beni biraz tanıyorsanız bunun olmayacağını biliyorsunuzdur.  dostlar... çok yoruldum ya gerçekten bak acayip yoruldum. üstelik bu yorgunluk boş oturmaktan geliyor. hatalar silsilesi öyle bir noktaya getirdi ki hayatımı. hani ufak ufak umutlar tükenir ya o noktaya gelmek üzereyim. bu kadar potansiyelli bir insan nasıl olur da hiçbir şey başaramaz aklım almıyor. elimi neye atsam kuruyor mantığı oluşmaya başladı. bilemiyorum daha ne kadar dayanacağımıı ama ne yüzümde o eski gülüş kaldı ne o heyecan. uyku bile uyuyamuyorum artık. asla rahat değilim vs. vs. uzar gider. buraya sadece neden kötü durumda olduğumu yazsam paragrafla...

Değişim, değiştirmenin anahtarı mıydı yoksa öyle mi sandım.

Yorgunluğumdan değil, tembelliğimden. Bu kadar sıkıcı, bu kadar moron, bu kadar banel... bir insan davranışından değil kendi hayatımdan bahsediyorum. Sanki az gişe yapmış o güzel filmde yanrollerdeyim (kaan abime selam olsun bi gün ünlü olursan telif öderim). Ne istediğimi bilmedim, ne istemediğimi bildiğim kadar. Kendi hayatımı, karakterimi, yaşamımı sürekli ezip durmak bana da bir şey katmıyor merak etme.. Bir bardak kaynar suyu elim yanmadan pilava dökmek gibi değil yaşamak, aslında benim için sıralarsak bu hayat baya zor.. Mesela bembeyaz bir halı almalı insan, yıllarca kullanmalı.. Sonra da her izin, ne zaman çıktığını hatırlayacağı bir gün olmalı. Belki anıları katlayıp cebimize koyamayız ama en ufak sinyal bile sizi geçmişe götürebilir. Mesela aklıma ne zaman tıp gelse, annemle yaşadığım dişçi maceram gelir. Aslında çok öncesi değil 3-4 yıl ama annem yanımda yok artık. Annemi arayamıyorum. Aslında biliyor musun bazen annemi aramayı çok istiyorum, nasılsın demeyi kendimi ...