Ana içeriğe atla

MİKRODALGA HAYAL KIRIKLIĞI

Merhaba arkadaşlar, ben sabah 8 dersi için uyanan ama daha sonra pişman olan, üniversite çılgını genç adam.

Nasılsınız diye sormuyorum. Ben bugün daha çok sevdiği kişileri asla elde edememiş, onları hep hayallerinde yaşatan insanlarla bir araya gelmek istiyorum. Ancak siz bu özelliklere sahip değilseniz ve hayatınızı mahvedecek keyifli bir macera arıyorsanız bana katılın ve ağır dram filminin beraber inceleyelim.

Herkesin kaybettiği şeyler olur, bazen cüzdan kaybederiz, bazen arabanın anahtarı kaybolur,  bazen yüklü mikar paranızı kaybolur, bazen de arkadaşlarınız kaybolur. Ben size aslında elde edemediğiniz için kaybetmediğiniz kızdan bahsedicem. Aslında cinsiyetçi yaklaşım olmasın karşı cins diyelim.

Birinden çok hoşlanırsınız, birini seversiniz, ya da benim gibi birine kendinizi feda etmeye hazır olursunuz. Onu sürekli düşündüğünüz halde onunla hiç konuşmaz, mesajlaşmaz ve kalp kırıklığı buhranında kaybolursunuz. Aslında adım atsanız yüzde 1 olan olayı, susarak yüzde 0'a siz tamamlarsınız. Seth Rogen'ın "50/50" filmindeki halini size yaşatan arkadaşlar etrafınızda olmaz tabi.

Bugün ben onu sevgilisi ile kol kola gördüğümde kafamdan sadece bunun kamera şakası olması isteği geçti. Saçma sapan bir YouTube fenomeninin bana zıpırca hareketler ile; "sosyal deney eheheheh" demesine bile razıydım. Gelgelelim benim konuşamadığım kız çoktan kendine birini bulmuş. Tabii ki yıkıldım. Yaklaşık 7 ay depresyon tedavisi göreceğim. Depresyonum bittiğinde dış dünyaya bakışım tamamen yalnızlık olacak. Çünkü uzun süre kalbinizin atmasını beklersiniz. Bir gün kalbiniz atar ama boşa gider. Sanırım yaşayabileceğim en büyük hayal kırıklığı bu.

Kendini hala 2000'lerin başındaki sitcom komedi dizilerinde zanneden güruh bu konularda çekimser kalıyor. "Gerçek aşk yalan be abi, sen zaten unutursun takma..."

Böyle düşünen insanların başka galaksilerde yaşamasını istiyorum. Kaybettik işte oğlum, kız gitti elden. Herhangi bir adım da atmadın. Herhalde ben de dahil olmak üzere hepimiz kendimizi Castaway'daki Wilson gibi hissediyoruz. Tek umrumuzda olan şey coconut ve tuzlu deniz suyu.

Uzun süreli depresyonumun ilk saatlerinde belli etmesem de, yine uzun soluklu ara vereceğim blog serüveni başlayacak. Kendimi çok kaptırdım. Keşke soyut değil somut ilerleseydim. Oldu bitti artık daha da herhangi bi kızla işim olmaz.

Herkes kendini bir sandığa koysun ve eski tip kilit ile kitlesin.

Sevgiler

Yorumlar

  1. Sevgilisi mi varmış? Sıkma canını ve osman belki ayrılır biliyorum ne hissettiğini ama yapacak bir şey yok kardeşim

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

connected2.me rehberi

Merhaba arkadaşlar bugün günlük hayatta işinize çok yarayacak bir rehber ile karşınızdayım. Yalnız mısınız? Sosyal hayatınızda herhangi bir kadını veya erkeği etkileyebilecek yetenekte olduğunuzu düşünmüyor musunuz? Umutsuzluğunuz sizi intihara götürürken son bir durak arayışında mısınız? Neyse ki connected2.me var. Anonim olarak kadınları veya erkekleri kendinize bağlayıp onlarla bir gelecek kurabi.... Tabii ki palavradan ibaret. Bu uygulama kesinlikle ölüm. Kesinlikle psikoloji bozan bir şey. Neyse ki ben size bugün muazzam bir rehber hazırladım. Öncelikle kullanıcı tiplerine şöyle bir göz gezdirelim. -link isteyenler Uygulamanın yüzde doksanlık kısmını oluşturur. Bakmayın öyle anonim falan gözüktüğüne, eğer çirkinseniz herhangi biriyle konuşamazsınız. Özellikle kadın kısmının "bio" adını verdiğimiz açıklama kısımlarında genelde şunlar yer alır; "linksiz gelme." "link atmayana cevap vermiyorum." "linkle veya sesle gel." "kim...

bedelini ödedim

 işte yine been işte yine bir yazı..... mer mer mer merhaba... uzun süredir uyumak için kıvrandığım sırada, bir türlü uyuyamamam üzerine kafamdan geçenlerin artık bir şekilde buraya dökülmesi gerektiğine karar verdim. yataktan kalkmadan önce kafamın içinde milyonlarca ışık yılı misali dönen şeylerin hepsi buray aktarılacak mı bu da ayrı bir merak konusu. ama beni biraz tanıyorsanız bunun olmayacağını biliyorsunuzdur.  dostlar... çok yoruldum ya gerçekten bak acayip yoruldum. üstelik bu yorgunluk boş oturmaktan geliyor. hatalar silsilesi öyle bir noktaya getirdi ki hayatımı. hani ufak ufak umutlar tükenir ya o noktaya gelmek üzereyim. bu kadar potansiyelli bir insan nasıl olur da hiçbir şey başaramaz aklım almıyor. elimi neye atsam kuruyor mantığı oluşmaya başladı. bilemiyorum daha ne kadar dayanacağımıı ama ne yüzümde o eski gülüş kaldı ne o heyecan. uyku bile uyuyamuyorum artık. asla rahat değilim vs. vs. uzar gider. buraya sadece neden kötü durumda olduğumu yazsam paragrafla...

Değişim, değiştirmenin anahtarı mıydı yoksa öyle mi sandım.

Yorgunluğumdan değil, tembelliğimden. Bu kadar sıkıcı, bu kadar moron, bu kadar banel... bir insan davranışından değil kendi hayatımdan bahsediyorum. Sanki az gişe yapmış o güzel filmde yanrollerdeyim (kaan abime selam olsun bi gün ünlü olursan telif öderim). Ne istediğimi bilmedim, ne istemediğimi bildiğim kadar. Kendi hayatımı, karakterimi, yaşamımı sürekli ezip durmak bana da bir şey katmıyor merak etme.. Bir bardak kaynar suyu elim yanmadan pilava dökmek gibi değil yaşamak, aslında benim için sıralarsak bu hayat baya zor.. Mesela bembeyaz bir halı almalı insan, yıllarca kullanmalı.. Sonra da her izin, ne zaman çıktığını hatırlayacağı bir gün olmalı. Belki anıları katlayıp cebimize koyamayız ama en ufak sinyal bile sizi geçmişe götürebilir. Mesela aklıma ne zaman tıp gelse, annemle yaşadığım dişçi maceram gelir. Aslında çok öncesi değil 3-4 yıl ama annem yanımda yok artık. Annemi arayamıyorum. Aslında biliyor musun bazen annemi aramayı çok istiyorum, nasılsın demeyi kendimi ...