"Aşklar ölür, aşklar doğar
Yüzyıllar geçer ve yok olur
Ölüm olduğunu zannettiğin şey
Bir mevsimdir, daha fazlası değil
Bir gün bu serserilikten bıkmış bir halde
Çekip gideceksin,ne önemi var
Çünkü dünya gene de dönecek
Biz dönmediğimiz zaman bile"
- alma, reqiuem
böylesine harika bir günü böylesine doğaçlama bir yazıyla sonlandırmak istemezdim. sanırım hepimizin yapmaktan gurur duymadığı şeyler vardır. belki hayatta olduğunuza inandığınız son saniyelerde herhangi bir kişi hakkında hissettikleriniz, bugün size anlamsız geliyor olabilir. ölmeden, bitkisel hayata girmeden, komaya girmeden, zorlu bir ameliyat geçirmeden, ara sıra baygınlık geçirmeden, hafiften bir kırgınlık hissetmeye başlamadan, üzülmeden önceki yani artık kendini dünyada hissetmeme evresine geçen benim başıma gelen bir olay gibi...
mesela, çok güzel bir söz de buldum bu konuyla ilgili;
"biriyle bu kadar zaman harcayıp da onun tamamen bir yabancı olduğunu öğrenmek ne büyük kayıp."
etrafımda bunların sayısı 1-2 değil. bu gerçekten büyük bir acı. kimisi en yakınımda, kimisi sırlarımın içinde, kimisi de düştüğümde kalkmak için tuttuğum baston. şimdi şu sesler yankılandı kafamda; "heeey blogunu kişisel laf sokma aracın olarak mı kullanıyorsun?" hayır bu tamamen delilik olurdu. ama şöyle bir şey var. eğer gerçekten kendimi bu dünyaya ait hissetseydim yeniden, eminim güzel laflar bulurdum birilerine. aslında kafamda bu tür sorunlar yok. olanları kabullenecek kadar yokum çünkü etrafta. sen beni gerçekten gördüğüne emin misin? yoksa geçmişten bir hatırayı mı yad ettin. ben ölüyüm...
sanırım fiziksel olarak değil de, ruhsal olarak fena intihar ettim. içimden hiç bir şeye tepki vermek gelmiyor. her akşam film izleyip hayatı sorguluyorum. birisinden hoşlandığım dönemlerde izlemem gereken filmleri; duygulara en uzak olduğum dönemde izliyorum. dostluğun önemini ve destek olmanın değerini anlatan arkadaşlık filmlerini, hayatımda hiç kimseyi yakın arkadaşım olarak görmediğim bir dönemde izliyorum. sanırım bu çok utanılacak bir durum.
bu arada özge ertal yeni şarkı yayınlamış. bu kadın kesinlikle bir dahi. hiç kimsenin giremediği denizlere girip, yeni balık türleri keşfediyor.
sanırım bir gün büyük bir risk alıp, tüm hayatımı ona anlatan bir yazı yazarak iletişm kurabileceğim her yere yollayacağım. onun beni anlama ihtimali bile senden daha çok geliyor..
"Kim ne cennetler sundu
Bir vardı sonra yok oldu
Yalandı belki doğruydu
Şekerden evlerinde mutluydu
Çok ağırdı uykusu
Yorulanlar oldu
Herkes inadına yaşamak için ipe tutundu
Kin ve nefretle vurdu yüzüne dünya
Küçük bir çocuğun.
Vicdanı rahat, uykusu ağır, yüreği derin bir kuyu.
"Al" dedi "bu umuttur" dünya, avcuna koydu
Çocuk düştüğü yerden yaşamak için doğruldu
Yollar uzun ve dikenli
Yollar kısa ve engelli
Bitmiyor dedi çocuk, bitmeyen hep yokuş.
Kurtar kendini boşluktan
Tek canın var ne yazık ki bu oyunda."
-Özge Ertal
bu arada bugün ilk kez önemli bir başlık atmış olabilirim. ne anlama geldiğini bilen bilir. ben anlatmayacağım. ama söylemek zorundayım kesinlikle aynı kurallar geçerli. "same rules apply" dersem daha manidar olur :))
son zamanlarda da bu smiley'e yapıştım. hayatımın her döneminde bir smiley ediniyorum. bu galiba benim umutsuzluk smiley'im oldu.
best movies ever sayfasına da bakın diyeceğim ama orada sadece isimler var. bir gün oradaki bütün listeyi baştan izleyip. teker teker inceleme yaptığım bir internet sitesi açacağım. ama bu bana olası gelmiyor. sanırım onları oraya yazma sebebim sadece unutmamak. bir filmi izler izlemez oraya yazmıyorum tabii ki.. sadece sevdiklerimi :))
bu arada bahsetmezsem olmaz. kafkaokur okuyucuyum ve sanırım ilk aldığım sayılardan birisinde; "clementine" ve "joel" temalı bir poster vermişlerdi. ilk görüşte bir erkek ve bir kadının sadece bakıştığı bir resimdi ve hakkında bir fikrim yoktu. filmi daha yeni izledim ve gerçekten arasaydım da bulamayacağım bir ögeye sahip olmanın sevincini yaşadım. dediğim gibi duygusuzken böyle şeyler izlemek daha keyif veriyor. acı yok stres yok :))
bu smiley yüzünden beni ihbar edebilirsiniz
sevgiler
Yorumlar
Yorum Gönder