Herkes kendine bir kelime seçseydi eğer, Felecia'nın tercihi "özgürlük" olurdu. Ancak seçtiğimiz şeyleri genelde elimizdekilerden belirlemeyiz...
Her bir ıslığında farklı şarkı çalardı Felecia'nın. Kimi zaman bir ayrılık şarkısı, kimi zaman bir yağmur şarkısı, kimi zaman ise penceredeki soyulmaların şarkısı. Aşk nedir bilmezdi Felecia. Onun için insanların dışarıda sürekli satın aldıkları bir şey gibi gelirdi. Bir keresinde, annesine aşkın ne demek olduğunu sormuştu. Aldığı cevap ise, önemsiz bir detay olduğu idi. Felecia bunu pek sorgulamamıştı. Şu an olduğu gibi başka dertleri vardı.
Yine aynı saatlerde o adam o sokaktan geçiyordu. Bu sırada Felecia'nın annesi yemeği pişiriyor. Dakikalar sonra evin diğer iki ferdini çağırmak için hazırlanıyordu. Kuşlar her zamanki yerlerinde, artık kararan akşamı cıvıltıları ile değil sessizlikleri ile idare ediyorlar, kaldırım taşları her zamanki yerlerinde ve üzerlerine basılmayı bekliyorlar, gökyüzündeki bulutlar artık o kadar ilgi çekici olmayacaklarından bi haber yağmur topluyorlardı.
Adam bu sefer daha bilinçli yürüyordu. Çünkü bakılması gereken yerler vardı. Bu bir çikolata makinesinin çikolata şelalesi yapması gibi veya berrak bir suya atılan taşın sekerek ilerlemesi gibi bir şeydi. Bu sefer pencereye meyilli şekilde ilerlemeye başladı. Karşısında çok güzel bir pencere yoktu, veya duvarları sapasağlam bir ev de. Lakin öyle bir şey vardı ki, güneşin parıltısı çaresiz kaldırdı bunun yanında. Böyle bir güzellik daha önce görmemişti. Sanki yıllar evvel kaybolan Yunan güzellik tanrıçaları geri dönmüş duruyordu.
Böyle durumlarda nefes almak çok zordur. Bu beyefendi ise, almayı bırakın sokağa girerken aldığı nefesi bile veremez hale gelmişti. Dün bu kadar etkilememişti sanki. Tabii ki kalbini sıkıştıran şeyle göz göze gelmek bambaşka bir hava katıyordu. Felecia'nın anlamsız bakışları altında, sokak tamamen yok olmuş hatta evi de ortada kaldırmışlar, kocaman dünyada ikisi bakışıyor izlenimi yaşıyordu erkek kişisi.
Bir diğer taraftan Felecia için işler ciddi anlamda anlamsız durumdaydı. Bu adam neden buraya bakıyordu. Bir tanıdık mıydı? Hayır kesinlikle böyle birini görmemişti. Yardıma ihtiyacı olan bir dilenci miydi? Üstü başı gayet güzeldi, elinde de bir çanta vardı galiba işten geliyordu. O zaman kaybolmuş bir yabancıydı ve evine ulaşmak için soru sorması gerekiyordu. Her ne kadar Felecia bu durumları kendi içinde mukayese etse de, Bu bakışma hala bitmiş değildi. Tam da o sıradan içeriden gelen seslenmelerle acelesi olduğunu anlayan Felecia, sesleniverdi adama;
-Pardon, bir sorun mu var?
Cevap almak için fazla cesur bir soruydu. Aslında hangi soru sorulursa sorulsun bir cevap bulmak çok zordu o an. Genç adam, nutku tutulmuş şekilde bakarken, duyu organlarından gözleri dışında diğerleri pek bir sıkıntıdaydı.
-Size söylüyorum beyefendi.
Felecia neden bu kadar ısrarcıydı. Yoksa merak duygusu, acelesini yenmiş miydi? Biraz daha bekleyen Felecia, artık gitme vaktinin geldiğinde pencereyi kapatmak üzereyken bir kelime daha kullanın.
-Hoşçakalın.
O pencere orada kapanıverdi. Felecia için anlamı olmayan bakışlar silsilesi, bir erkeği adeta iptal duruma getirmişti. Sokak sonsuz bir yola bürünmüş, yetmiyormuş gibi adım atmayı unutmuştu bu genç beyfendi. Kendine geldiğinde, bunun saniyeler belki de dakikalar süreceğini anlayamamıştı haliyle. Çünkü mutluluk uzun süren bir şey değildi. Aniden hissedip, kaçırıvermişti elinden. Eğer saatler sürse bile, onun için hep, bir an olarak kalacaktı.
Sokağın köşesinden dönerken aşık olmuş bir adam, ve mutfağa yemek yemeye giderken çıkmazların içinde düşmüş bir kız vardı.
1.Bölüm
3.Bölüm
Her bir ıslığında farklı şarkı çalardı Felecia'nın. Kimi zaman bir ayrılık şarkısı, kimi zaman bir yağmur şarkısı, kimi zaman ise penceredeki soyulmaların şarkısı. Aşk nedir bilmezdi Felecia. Onun için insanların dışarıda sürekli satın aldıkları bir şey gibi gelirdi. Bir keresinde, annesine aşkın ne demek olduğunu sormuştu. Aldığı cevap ise, önemsiz bir detay olduğu idi. Felecia bunu pek sorgulamamıştı. Şu an olduğu gibi başka dertleri vardı.
Yine aynı saatlerde o adam o sokaktan geçiyordu. Bu sırada Felecia'nın annesi yemeği pişiriyor. Dakikalar sonra evin diğer iki ferdini çağırmak için hazırlanıyordu. Kuşlar her zamanki yerlerinde, artık kararan akşamı cıvıltıları ile değil sessizlikleri ile idare ediyorlar, kaldırım taşları her zamanki yerlerinde ve üzerlerine basılmayı bekliyorlar, gökyüzündeki bulutlar artık o kadar ilgi çekici olmayacaklarından bi haber yağmur topluyorlardı.
Adam bu sefer daha bilinçli yürüyordu. Çünkü bakılması gereken yerler vardı. Bu bir çikolata makinesinin çikolata şelalesi yapması gibi veya berrak bir suya atılan taşın sekerek ilerlemesi gibi bir şeydi. Bu sefer pencereye meyilli şekilde ilerlemeye başladı. Karşısında çok güzel bir pencere yoktu, veya duvarları sapasağlam bir ev de. Lakin öyle bir şey vardı ki, güneşin parıltısı çaresiz kaldırdı bunun yanında. Böyle bir güzellik daha önce görmemişti. Sanki yıllar evvel kaybolan Yunan güzellik tanrıçaları geri dönmüş duruyordu.
Böyle durumlarda nefes almak çok zordur. Bu beyefendi ise, almayı bırakın sokağa girerken aldığı nefesi bile veremez hale gelmişti. Dün bu kadar etkilememişti sanki. Tabii ki kalbini sıkıştıran şeyle göz göze gelmek bambaşka bir hava katıyordu. Felecia'nın anlamsız bakışları altında, sokak tamamen yok olmuş hatta evi de ortada kaldırmışlar, kocaman dünyada ikisi bakışıyor izlenimi yaşıyordu erkek kişisi.
Bir diğer taraftan Felecia için işler ciddi anlamda anlamsız durumdaydı. Bu adam neden buraya bakıyordu. Bir tanıdık mıydı? Hayır kesinlikle böyle birini görmemişti. Yardıma ihtiyacı olan bir dilenci miydi? Üstü başı gayet güzeldi, elinde de bir çanta vardı galiba işten geliyordu. O zaman kaybolmuş bir yabancıydı ve evine ulaşmak için soru sorması gerekiyordu. Her ne kadar Felecia bu durumları kendi içinde mukayese etse de, Bu bakışma hala bitmiş değildi. Tam da o sıradan içeriden gelen seslenmelerle acelesi olduğunu anlayan Felecia, sesleniverdi adama;
-Pardon, bir sorun mu var?
Cevap almak için fazla cesur bir soruydu. Aslında hangi soru sorulursa sorulsun bir cevap bulmak çok zordu o an. Genç adam, nutku tutulmuş şekilde bakarken, duyu organlarından gözleri dışında diğerleri pek bir sıkıntıdaydı.
-Size söylüyorum beyefendi.
Felecia neden bu kadar ısrarcıydı. Yoksa merak duygusu, acelesini yenmiş miydi? Biraz daha bekleyen Felecia, artık gitme vaktinin geldiğinde pencereyi kapatmak üzereyken bir kelime daha kullanın.
-Hoşçakalın.
O pencere orada kapanıverdi. Felecia için anlamı olmayan bakışlar silsilesi, bir erkeği adeta iptal duruma getirmişti. Sokak sonsuz bir yola bürünmüş, yetmiyormuş gibi adım atmayı unutmuştu bu genç beyfendi. Kendine geldiğinde, bunun saniyeler belki de dakikalar süreceğini anlayamamıştı haliyle. Çünkü mutluluk uzun süren bir şey değildi. Aniden hissedip, kaçırıvermişti elinden. Eğer saatler sürse bile, onun için hep, bir an olarak kalacaktı.
Sokağın köşesinden dönerken aşık olmuş bir adam, ve mutfağa yemek yemeye giderken çıkmazların içinde düşmüş bir kız vardı.
1.Bölüm
3.Bölüm
Yorumlar
Yorum Gönder