Bir şeyleri anlatabilmek için konuşmak mı lazımdı? Yoksa bakışları yeter miydi? Bunları düşünürken uyuyakalmıştı erkek kişisi. İçinden çıkılmaz bir duruma soktuğunu düşünüyordu kendini. Ancak her durumun bir fırsatı olurdu. Özellikle de, o bakışlarında kalbini eriten bir şey vardı. Felecia ile tekrar karşılaştığında, o çok zorlandığı konuşma işlemine gerek yoktu artık. Peki sonsuza kadar sürecek bir şey miydi bu suskunluk?
Olması gereken veya olması fayda sağlayan şeyler listesi yapıldığında, kendi mutluluğunu en üstte gören birisi için zor bir sınavdı. Hayatı boyunca kalbinden üstte tutmuştu kendini. Şimdi bu ikilem bir çok taraf için acı vericiydi.
Felecia cephesinde işler aynı ve durağan idi. Erkek kişisini görünce elbette ki, inanılmaz bir aşkın içine düşmemişti. Hatta aşkın ne olduğunu hala daha bilmiyordu. Bu yardıma ihtiyacı olan bir erkek ile ufak bir yardımlaşma idi. Aslında neye yardım ettiğini de bilmiyordu. Belki farkında olmadan bir hayat kurtarmıştı. Bu onun için ayağına kıymık batmış bir kediyi, acısız hayata geri göndermek gibi bir şeydi.
Ertesi gün, yine aynı yerde aynı bakışmalar için, akrep ve yelkovan hareket geçmişti. Her tik tak, bu bakışmaya yaklaştırıyordu. Felecia'nın sadece bir refleksiyle kafasını ufacık da olsa diğer tarafa çevirmesi aslında tüm yapbozun tamamlanma aşamasıyla eşdeğerdi. Adam aynı sabit adımlarını, aynı rüzgarın eşliğinde atarak o sokağa, o pencereye doğru ilerledi. Gözü yolda falan değildi, veya gökyüzüne bakıp kuşları izlemiyordu. Onun için tek bir odak vardı. Pencerenin eskimiş çerçevelerini bile yoksayacak bir odak...
Ve yine o göz göze geldikleri an yaşandı. Bu sefer daha sakin bir adam ve kalbinde yardım duygusu kabaran Felecia var idi. Bakışmaların kısa sürmesi beklenemez. Gerçi tek taraf için yıllar sürecek bir şey, diğer taraf için sadece saliseler içinde bitecek kadar inanılmaz bir haz olabilirdi. Bu sefer Felecia suskun kalmamıştı. Nasılsa artık tanıyordu adamı. Kulakları pek bir ses işitmemişti ancak onun derdini anlatamayacak kadar gariban birisi olduğunu biliyordu. Herhalde üzerindeki güzel elbiseleri birisi hediye etmişti. Kendi halinde dolaştığı için insanlar ona yardım ediyordu.
-Ne kadar güzel bir gün değil mi? Eminim siz de tadını çıkarıyorsunuzdur. Üzülmediğinizi varsayıyorum, evet bazı yetilere sahip olamayabiliriz ancak bunu kendimizi üzerek değil. Elimizdekilerin tadına vararak aşabiliriz. Mesela ben de buraya sıkıştım kaldım. Hatta burada öleceğimi düşünüyorum. Bu uzun yıllar alabilir. Ancak yine de ben güzelliklere bakmaya çalışıyorum.
Ardından bir dalıp gitti Felecia, cidden burada mı ölecekti. Kocaman bir mağazaya gidip, istediği bir çok şey varken eli boş dönmek gibi bir şeydi bu. Erkek kişisi ise, bu söylenenleri duymuştu. Aklına bir yerlere yazmıştı. Şu an bu konu hakkında düşünemezdi. Anın tadı çıkmalıydı. Saniyelerin hızlıca akıp gittiği anlarda, düşünmek pek ona göre bir iş değildi. Doya doya bakmaya çalıştı. O bakışlar Felecia için, seni anlıyorum bakışları idi. Ardından o seslenmeler geldi. Felecia adama bir kaç saniye daha bakarak, hoşçakalması gereken cümleyi söyledi ve içeri yöneldi.
Yorumlar
Yorum Gönder