mer mer mer haba arkadaşlar. türkiyenin en kaliteli, en anlamlı, en müthiş, en dakik, en düzenli, en içten ve en yol yakınken geri dönülesi bloguna hoş geldiniz. bir süredir yazı atmadığımı ben de fark ettim. hem bu sorunu çözmek hem de bakalım hala yazabiliyormuşum onu test etmek için yazı atmaya karar verdim. böyle kararları almanın kolay olduğunu zannediyorsanız bu ciddi bir problemdir.
nasıl gidiyor hayatınız? benim stabil gidiyor. değişen hiç bir şey yok gibi sanırım. her şey öyle normal ki anlam veremiyorum bazen, ben bir şey nasıl değiştireceğimin bile farkında olmamayı seven ruh haline sahip olmayı sevmiyorum.
sonraları öğrendim ki ben aslında hep böyleymişim. sevmediğim bir huyla yaşıyormuşum. ne kadar da can sıkıcı bir olay değil mi? bıyık altından gülmelerinizi hissedebildim şu an. kocaeli maceram sona erdi hatta bir kocaman hafta geçti. sorun şu ki, zaman su gibi akıp gidiyor. böyle zamanlarda kendimi nejat işler gibi hissediyorum. zaten kendimi nejat işler gibi hissedeceğim her durumu açıklamak inanılmaz zor olacaktır. adam alkolden parmağını kaybetti hala daha kovalıyor. zor olsa gerek. nejat işler fan club peşimde düşmeden uzatmıyım.
"three billboards outside ebbing missouri" adındaki filmi seyrettim dün gece ve gerçekten bayıldım. tabi hepinizi benim muazzam film anlayışım saracak diye bir şey yok ama öyle bir film yapmış ki, siz tam içinizden aha konu şuraya geliyor, şu olacak falan derken sizi ters köşe yapıp izlettirmeyi de biliyor. ben beğendim oscar alabilir yani. şahsi tercihim "lady bird" ün oscar alması ancak bu film de alabilir. zaten sam rockwell abimizin kesinlikle bir oscarı var. üstad inanılmaz oynamış. selam olsun sam rockwell fan club.
kocaeli de kült sayılabilecek bir çok filmi seyrettim. yani herhangi bir kült film muhabbettinde "aa onu izlemedim" diyebileceğim bir film kalmadı. inanılmaz bir kazanım bence de. ya abi napalım eldeki kısıtlı imkanlarla bir şeyler kovalıyoruz biz de. şu an mesela türkçe nostalji diye 45 dakikalık bir mix dinliyorum acayip hoşuma gitti. yani kovalamakla geçiyor hayatımız. şarkı demişken florence paylaşacağım bu gün.
nasıl gidiyor hayatınız? benim stabil gidiyor. değişen hiç bir şey yok gibi sanırım. her şey öyle normal ki anlam veremiyorum bazen, ben bir şey nasıl değiştireceğimin bile farkında olmamayı seven ruh haline sahip olmayı sevmiyorum.
sonraları öğrendim ki ben aslında hep böyleymişim. sevmediğim bir huyla yaşıyormuşum. ne kadar da can sıkıcı bir olay değil mi? bıyık altından gülmelerinizi hissedebildim şu an. kocaeli maceram sona erdi hatta bir kocaman hafta geçti. sorun şu ki, zaman su gibi akıp gidiyor. böyle zamanlarda kendimi nejat işler gibi hissediyorum. zaten kendimi nejat işler gibi hissedeceğim her durumu açıklamak inanılmaz zor olacaktır. adam alkolden parmağını kaybetti hala daha kovalıyor. zor olsa gerek. nejat işler fan club peşimde düşmeden uzatmıyım.
"three billboards outside ebbing missouri" adındaki filmi seyrettim dün gece ve gerçekten bayıldım. tabi hepinizi benim muazzam film anlayışım saracak diye bir şey yok ama öyle bir film yapmış ki, siz tam içinizden aha konu şuraya geliyor, şu olacak falan derken sizi ters köşe yapıp izlettirmeyi de biliyor. ben beğendim oscar alabilir yani. şahsi tercihim "lady bird" ün oscar alması ancak bu film de alabilir. zaten sam rockwell abimizin kesinlikle bir oscarı var. üstad inanılmaz oynamış. selam olsun sam rockwell fan club.
ikisi de efsane oynamış uyandırayım yani.
kocaeli de kült sayılabilecek bir çok filmi seyrettim. yani herhangi bir kült film muhabbettinde "aa onu izlemedim" diyebileceğim bir film kalmadı. inanılmaz bir kazanım bence de. ya abi napalım eldeki kısıtlı imkanlarla bir şeyler kovalıyoruz biz de. şu an mesela türkçe nostalji diye 45 dakikalık bir mix dinliyorum acayip hoşuma gitti. yani kovalamakla geçiyor hayatımız. şarkı demişken florence paylaşacağım bu gün.
delilah şahsen harika bir şarkı. florence'nin söylediği her şeye harika diyeceğim için pek anlamı kalmıyor ama, bu şarkıyı florence de epey seviyor. sanırım biraz bundan beni kendine çekiyor. bu arada florence welch'in çok fena bir selda bağcan fanı olduğunu biliyor muydunuz? hatta kendisine "zelda" diyor.
florence demişken yeni albüm yakında geliyormuş. dünyanın en harika olaylarından birisi olabilir bu gelişme..
okul başlıyor efenim. bu dönem düzenli gitmeyi düşünüyorum. hemen aklıma mersinli bir arkadaşımın "yav he he kesin kesin" demesi geliyor. ama üç beş gideceğim be blog. hatta ve hatta kütüphanede çalışacağım ara sıra. bu konuda gerçekten ciddiyim. kütüphane çok hoşuma gitti ve başım ağrımadığı müdettçe kesinlikle ders çalışılası bir yer haline gelmiş. kısıtlı imkanlardan büyük şeyler yaratmaya yönelik filmi çekilebilir.
la casa de papel bugüne kadar izlediğim en güzel ikinci dizi olabilir. bütün karakterlerini beğendiğim nadir yapımlardan birisi oldu ve iki günde bitirdim. keşke izlemeyeydim diyorsun ama on yıl sonra falan hafızamdan çıkmaya başlayınca bir daha izleyebilirim. umarım o günler gelir sevgili blog... hatta bu blogu tekrar okuduğum zamandaki bene sesleniyorum. la casa de papel'i izlemeye başla canikom çok beğenmiştin.
biraz da günlük hayattan bahsedecek olursak. son zamanlarda keyfim yerinde. sanırım rehavet rahatlığından kaynaklanıyor.
kesinlikle ve kesinlikle
sevgiler...
Yorumlar
Yorum Gönder