tarihler 1 mart 2015'i gösteriyordu. saatin de 22:25 olduğunu anımsıyorum. bazen gittiğimiz yolların bakımlı ve düzenli hallerinden, artık eskimiş şekline çevrildiğini görürüz. bazen yolun sonuna da geldiğimiz olur. ben o gün hangi yolda olduğumu inanın bilmiyorum.
acıyı, hüzünü, seni yıkan şeyi sürekli hatırlamak iyi bir şey değildir. onunla yaşamayı öğrenmediğini gösterir bu. ben öğrendim. sanki öncesinde çok içerisinde olduğum bir durummuş ki, sonrasındaki başarımla övünüyorum... ironinin böylesi.
hayatım boyunca bir sürü hata yaptım. ve bu hataların belki geri dönüşleri asla olmayacak. hatta ömrümden bazı güzel şeyleri çalan hatalar da olmuş olabilir. ancak sevgili blog, ben hangi hatamı düzeltmek isterdim biliyor musun? annemin hastalığını ciddiye almayı. sadece bir an ciddiye alabilseydim belki bugün bambaşka bir ruh halinde olacaktım. olmadı. annemin öldüğü gün oluşturduğum ciddiyetin ne bana ne de anneme bir faydası oldu.
hani derler ya, ölürken hayat bir film şeridi gibi gözünüzün önünden geçer diye. bendeyse annemin öldüğünü duyduğum ilk saniye geçmeye başladı. baştan sona tüm süreç hem de. o an bir tokat gibi vuruyor yaptığın hatalar. yaptığın umursamazlıklar, boşvermişlikler, kaçınmalar hepsi tek tek suratına vuruyor. o kadar çok keşke diyecek şey birikiyor ki, aniden onları taşıyamadığını fark ediyorsun. sanırım kendimi yere atma sebebim buydu.
ben ne yapmıştım ki, kendimi yere atmıştım? ne emeğim geçmişti? cidden ne katkım olmuştu bu hastalık sürecinde? ben size söyleyeyim, kocaman bir sıfır. bir dram filminde, final sahnesine kadar hiç bir şeye üzülmeyip son sahnede kendini salmak adil bir şey değil. annem, belkide onun yanında olduğumu hissedemedi bile. bu ne kadar acı bir eksiklik biliyor musunuz? evet sevgili blog ben bunları artık çok sık düşünmüyorum. belki bazı zamanlar unuttuğum bile oluyor. ama bugün, her şeyi bittiği bugün. bunu kendime hatırlatarak cezalandırmak zorundayım.
o kadar çok hissediyorum ki eksikliğini.. o kadar çok boş bir yerim. yerine birin koymayı düşünüyorsun. ancak sana hayat o kapıyı açmıyor. çünkü sen yeri ve zamanında olması gerektiği şekilde olan biri değilsin. hayatın sana verdiğiyle üzülmen yersiz.
bilmiyorum.
yerine hiç kimseyi koyamayacağın birisi gidince hiç bir şey eskisi gibi olmaz. bırakın olmasın. belki başka zamanlarda, benzer sorumluluklarda en azından aklıma gelir ve bu sefer facia değil yardım elim olur.
üç sene oldu bugün anne. üç kocaman sene. bomboş bir kase gibi gözükse de, o kadar çok doldurdum ki. o kadar çok şeyim oldu ki, bir tek sana anlatmak isterdim. çünkü sadece sen dinlemek isterdin. senin için önemli olan şey benim mutlu anılarım, üzüntülü anılarım değil, benim anılarım olmasıydı. mezarına her geldiğimde seninle uzun uzun konuşuyorum. belki anlamsız bir hareket ama bir yerlerdeysen ve benimleysen zaten anlamışsındır. omzumda benim seçeneğim dışında yükler var. ben bunları aşmak istiyorum anne. sen yokluğun bana güç verecek şey değil. ama inanıyorum bir yerlerde benim de iyi olduğum konular vardı. hayat bir gün bunu benim yüzüme çarpsın ve ben uyanayım diye bekliyorum.
her rüyama girdiğinde, gerçekmiş gibi içine kapılıp, sabah aslında yoklukla kendimi doyurduğumu fark edinceki acı geçmiyor anne. bir gün seni de, sana yaşattıramadıklarımı da, sana olan borcumu ödeyemediğimi de unutup gideceğim. ama sen yine de gel bana hatırlat olur mu?
ve yine ben akıllanmıyorsam. bu içinden çıkamayacağımız bir oyundur. benden umudunu kes anne. demek ki ben senin istediğin gibi birisi olamamışım. hikayenin bu sonunu eminim ki istemezsin. bende istemiyorum anne.
ne zaman annesini azarlayan, aşağılayan, karşı duran birisini görsem çok sinirleniyorum. halbuki ayna karşısında sinirlenmek kendine haksızlık demek değil mi? senden sonra, sana yaptıklarımın yanlış gelmesi çok acı değil mi?
günün anısına içimi dökeyim istedim. yine kendi çapımda komikli şeylere devam..
işte bu da şarkı.
seni çok özledim anne. 2 mart 2018
Yorumlar
Yorum Gönder