Ana içeriğe atla

we all have a hunger

mer mer mer mer mer haba arkadaşlar yine yepisyeni bir yazıyla sizlerle birlikteyim. aslında yazıyı atmamın sebebi Florence adındaki dünyadaki en güzel varlıklardan birinin yeni şarkısını bir an önce paylaşmaktı...

eğer bunu 3 mayıs'da yapsaydım arka arkaya yazı atmış olup bu blogu şımartmış olacaktım. yahu sen benim blogumsun kendine gel 3 ayda 1 yazı gördük biz üstad neler oluyor....

biraz doldurayım şarkıyı atana kadar en iyisi...

öncelikle keyfim gerçekten yerinde...yani iyiyim...en son bu kadar iyi olduğumda berlin duvarı falan yıkılıyordu o derece diyeyim size... ama çok da abartmamak lazım, yarın sabah yine depresyona da girebilirim. değişik işler dediğinizde akla ben geliyorum.

aklıma nedense kavak yelleri efe geldi bu saatte....üstad o neydi öyle ya, "kuzucum ben sana hala deliler gibi aşığım xd." üstad uçurumdan yuvarlanıp kayboldu, başına gelmeyen kalmadı hala aforizma kovalıyordu. efe kaygusuzun askerleriyiz. abim zamanında çok seviyordu kavak yellerini...fragmanlarını 5-10 defa izlediğini bilirim. cidden şimdi düşününce o dizi gibi gelmemiş abi... her bölümü aksiyondu ya. hatta bir makara vardı sizinle paylaşam. abimle hala konuşur güleriz bu konu hakkında. işte bu efe kaygusuzu oynayan dağhan kulegeç diziye geri dönmüştü, sonra bir daha ayrılınca bir tane fan sayfası şey yazmıştı; "dağhan kulegeç, yapımcı timur savcıyla yumruk yumruğa kavga edip üzerine sandalye fırlatınca diziden kovuldu." diye... tabii size komik gelmiyor ama şimdi düşününce bu yazan kişi kimse baya ütopik yazmamış mı? dizi oyuncusu, oyuncu arkadaşıyla kavga eder, yönetmenle kavga eder ama yapımcıya niye sandalye fırlatsın abi. böyle komik olaylar falan..

bir de şu sıralar yeni favorimiz; "fehmi kızılata" diye birisi. bu eleman abime acayip derecede benziyor hatta tıpatıp aynısı... ben her 4 ayda bir bu elemanın resmini abime gönderip; "abi niye farklı hesaplar açıyon" falan diye şakalaşırım. o da anlamsız şekilde fehmi'ye küfür eder. adamın suçu ne yahu sadece abime benziyor.. fehmi abimi anıyorum buradan.. ileride unutursam inanılmaz derin bir olay olduğunu hatırlayıp güleceğim. evet osmancım gülüyorsun değil mi şu an :)

bir başka komik olayımız da; illerin gelme hikayeleriydi. o kadar anlamsızdı anlatamam.. mesela maraş'ın ismi nasıl gelmiş biliyor musunuz? bir gün bir evde adamla kadın oturuyormuş. adam f harfine m diyormuş. karısına demiş ki; "getur bakayum şu maraşu" tam o sırada oradan geçmekte olan namık kemal demiş ki; "buranın ismi maraş olsun." bunu ne zaman ansak çıldırasıya gülüyorum. tabi size komik gelmiyor.. ancak ben 7-8 yaşlarında abimle yaptığım bu komik espriler o kadar değerli ki şu an. bazen diyorum ne kadar masummuşum. dünyanın derdi, bütün açlıklarımız o kadar uzakmış ki, nelerle mutlu oluyormuşuz. güzel anılar değerlidir. onları asla unutmamak gerekir. keşke bütün güzel anılarımı hep yaşayabilsem. bazen unutuyorsun ama farkında olmadan...

evet Florence'in şarkısını atmak için yazdığım yazıda abimle olan anılarımın andım hep. iyi oldu bir bakıma.. ileride okuyunca çifte neşem olacak desene :)

gelelim şarkıya..

bu kadar çok hoşuma gitmesinin anlamı, yine kendi düşüncelerimi anlatması sanırım. yazının başlığına da nakaratını koydum. hepimizin o kadar çok açlığı var ki, hiç bir şeyden öyle yetinmiyoruz ki hep daha fazlasını istiyoruz. ama bir türlü tutunamıyoruz.



I thought that love was in the drugs
 Aşkın uyuşturucularda olduğunu düşündüm 
But the more I took, the more it took away 
Ama aldığımdan daha fazla, sürdüğünden daha fazla 
And I could never get enough 
Ve asla yeterli olamadım 
I thought that love was on the stage 
Aşkın sahnede olduğunu düşündüm 
You give yourself to strangers
 Kendini yabancılara verdin 
You don’t have to be afraid 
Korkmana gerek yok
 And then it tries to find a home with people, oh, and I’m alone 
Ve sonra bu insanlarla ev bulmaya çalıştı, ve ben yalnızım 
Picking it apart and staring at your phone 
Parçaları topluyorum ve telefonuna bakıyorum... 

We all have a hunger
Hepimizin açlığı var ..
We all have a hunger
Hepimizin açlığı var..



bu arada Florence fena yaşlanmış... klipte izlerken bir içim geçti. hey gidi hey be. yılların kraliçesi de yaşlanıyormuş.. iki şarkıyı öğrendik, kaldı geriye 8 tane. bir yandan üzülüyorum, bir yandan seviniyorum. kolay değil üç sene idare edeceğiz :) high as hope...

sevgiler..

Yorumlar

  1. ayy yazmaya utanıyorum ama yine ben alelüwırüsleüw
    yani aynı gün bloguna bi ton yorum yapmak benim için biraz yüzsüzlük ve saçma gibi oluyo ama okudukça içimde biriken kelimeleri bir dahaki yazına kadar unuturum diye yazıyorum. valla.
    her ne kadar istediğin kadar yorum yap desen de bıkkınlık hissi bütün insan fıtratlarında var değil mi? o yüzden de her yorum yapışımda içimde bi kötü his, acaba bu da her yazımın altında olmasın artık der misin diye düşünmekten de kendimi alamıyorum. eğer ki böyle bir şey olursa bunu bana belirt lütfen.
    sen yazını yazarken neler hissederek yazdın bilmiyorum ama satırları okurken içimde oluşan hisler, insanın en sevdiği mevsimin yaklaşması gibi, bahar gibi, ya da en sevdiği şarkıcının yeni şarkı çıkarması gibiydi. alakasız her yerde kahkaha attım ve saat gecenin dördü.
    bu blog nedensizce gördüğüm en samimi blog.
    bu arada eğer edebiyat dergisi okumayı seviyorsan ve yaşadığın şehirde varsa (aydında yaşıyorsun diye biliyorum ve aydında satılıyo diye biliyorum.) izdiham dergisine bir göz at.
    sadece kafkaokur okumak istiyorum dersen de ben 9. sayısına bayılmıştım. satın almak biraz meşakkatli ama cidden değiyor.
    kavak yellerinden nefret ederdim çünkü sevmediğim bir kız arkadaşım sürekli mine mine mine diye gezerdi ve beni diziden soğuttu. o yüzden de ne yazık ki bu konuda bir yorum yapamıyorum :ı
    sana yazma olayına gelince, blogunu beğenip seninle iletişime geçen insanlar senden beklediğini bulamadığında bunu sana nasıl ifade etmişlerdi? ifade etmeden mi gittiler? kaç kişi bunu yaptı? peki bu yaptıkları seni hiç üzmedi mi veya herhangi olumsuz bir duygu yaşatmadı mı?
    bu yazını nedensizce çok çok çok beğendim. hoş.
    seni okumayı seviyorum.
    hoşçakal !
    -ne idüğü belirsiz okuyucu

    YanıtlaSil
  2. Merhaba, "ne idüğü belirsiz okuyucu"

    Daha önce de belirttiğim isteyen istediği kadar yorum yapabilir, ve bana soru sorarsa cevap da alabilir. Bu konuda hiç bir sorun yok yani..

    İzdiham'ı da okumuştum bir ara galiba..en azından bir sayısını almıştım. Ancak Kafkaokur'un verdiği tadı verememiş ki tam müptelası olamamıştım..Kafkaokur'un her sayısı var bende. Ufak eksikler var onları da bulur muyum bilmiyorum.

    Benimle iletişme geçen insanlara kızmıyorum elbette bu sitede ilginç bir şey bulmuş olabilirler. Ancak iş yazan kişiyle konuşmaya gelince sanki işin sihri kaçıyor gibime geliyor. Kendimi en sonunda bir daha cevap almayan kişi olarak buluyorum. Galiba kendi önemimim, bir sitenin önüne geçmeyi bile başaramamış. Bu yüzden ne desem yetersiz olacak..Beni üzmedi çünkü ben bu blogda insanlar beni okusundan çok gelecekteki ben, beni okusun istiyorum sanırım. Hani internette reklamını yaptığım yazılar hep içerikli şeylerdi. Zaten artık yapmıyorum. Hiç kimse girmese de yine yazarım gibime geliyor. Kaç kişi olduğunu saymadım ama bir elin parmağı kadar olabilir.

    YanıtlaSil
  3. Asıl sen komiksin ben yazını çok beğendim abinle olan anılarında çok samimi insan bazen o zamanları tekrar yaşamak ya da yine aynı olmayı özlüyor bu arada Florence albüm çıkarmasına senin adına mutlu oldum :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

connected2.me rehberi

Merhaba arkadaşlar bugün günlük hayatta işinize çok yarayacak bir rehber ile karşınızdayım. Yalnız mısınız? Sosyal hayatınızda herhangi bir kadını veya erkeği etkileyebilecek yetenekte olduğunuzu düşünmüyor musunuz? Umutsuzluğunuz sizi intihara götürürken son bir durak arayışında mısınız? Neyse ki connected2.me var. Anonim olarak kadınları veya erkekleri kendinize bağlayıp onlarla bir gelecek kurabi.... Tabii ki palavradan ibaret. Bu uygulama kesinlikle ölüm. Kesinlikle psikoloji bozan bir şey. Neyse ki ben size bugün muazzam bir rehber hazırladım. Öncelikle kullanıcı tiplerine şöyle bir göz gezdirelim. -link isteyenler Uygulamanın yüzde doksanlık kısmını oluşturur. Bakmayın öyle anonim falan gözüktüğüne, eğer çirkinseniz herhangi biriyle konuşamazsınız. Özellikle kadın kısmının "bio" adını verdiğimiz açıklama kısımlarında genelde şunlar yer alır; "linksiz gelme." "link atmayana cevap vermiyorum." "linkle veya sesle gel." "kim...

bedelini ödedim

 işte yine been işte yine bir yazı..... mer mer mer merhaba... uzun süredir uyumak için kıvrandığım sırada, bir türlü uyuyamamam üzerine kafamdan geçenlerin artık bir şekilde buraya dökülmesi gerektiğine karar verdim. yataktan kalkmadan önce kafamın içinde milyonlarca ışık yılı misali dönen şeylerin hepsi buray aktarılacak mı bu da ayrı bir merak konusu. ama beni biraz tanıyorsanız bunun olmayacağını biliyorsunuzdur.  dostlar... çok yoruldum ya gerçekten bak acayip yoruldum. üstelik bu yorgunluk boş oturmaktan geliyor. hatalar silsilesi öyle bir noktaya getirdi ki hayatımı. hani ufak ufak umutlar tükenir ya o noktaya gelmek üzereyim. bu kadar potansiyelli bir insan nasıl olur da hiçbir şey başaramaz aklım almıyor. elimi neye atsam kuruyor mantığı oluşmaya başladı. bilemiyorum daha ne kadar dayanacağımıı ama ne yüzümde o eski gülüş kaldı ne o heyecan. uyku bile uyuyamuyorum artık. asla rahat değilim vs. vs. uzar gider. buraya sadece neden kötü durumda olduğumu yazsam paragrafla...

Değişim, değiştirmenin anahtarı mıydı yoksa öyle mi sandım.

Yorgunluğumdan değil, tembelliğimden. Bu kadar sıkıcı, bu kadar moron, bu kadar banel... bir insan davranışından değil kendi hayatımdan bahsediyorum. Sanki az gişe yapmış o güzel filmde yanrollerdeyim (kaan abime selam olsun bi gün ünlü olursan telif öderim). Ne istediğimi bilmedim, ne istemediğimi bildiğim kadar. Kendi hayatımı, karakterimi, yaşamımı sürekli ezip durmak bana da bir şey katmıyor merak etme.. Bir bardak kaynar suyu elim yanmadan pilava dökmek gibi değil yaşamak, aslında benim için sıralarsak bu hayat baya zor.. Mesela bembeyaz bir halı almalı insan, yıllarca kullanmalı.. Sonra da her izin, ne zaman çıktığını hatırlayacağı bir gün olmalı. Belki anıları katlayıp cebimize koyamayız ama en ufak sinyal bile sizi geçmişe götürebilir. Mesela aklıma ne zaman tıp gelse, annemle yaşadığım dişçi maceram gelir. Aslında çok öncesi değil 3-4 yıl ama annem yanımda yok artık. Annemi arayamıyorum. Aslında biliyor musun bazen annemi aramayı çok istiyorum, nasılsın demeyi kendimi ...