- uzun bir aradan sonra merhaba. bu gece bu şehirdeki son gecem... bugün biraz ciddi olacağım. bugün her şeyi en başından anlatacağım. bu şehirde başımdan ne geçtiyse hepsini teker teker anlatacağım.
-
- 2015 yılındayız. annemi yeni kaybetmiştim. ygs'ye nasıl girdiğimi bile bilmiyorum. şok etkisinde bir sınavdı ve başarısız olmuştum. kafamda az biraz seneye tekrar hazırlanırım düşüncesi vardı. daha sonra o ünlem beynimde şak diye çaktı. babam rahat durmayacak büyük ihtimalle evlenecekti. henüz daha annemi yeni kaybeden ben, başka bir kadınla düzeni içime sindiremedim. ne yapıp ne edip, bir üniversite kazanıp gitmeliydim. öyle de oldu. lys için biraz vites yükseltmiştim. her ne kadar hoşuma gitmese de, kendince sebepleri olan babam ne abimi ne de beni dershaneye hiç göndermemişti. o yaz çalıştığım yerin patronu özgür abi beni gerçekten beğenmiş ya da ne bileyim takdir etmiş. beni dershaneye göndermek istedi. sanırım biraz annemin hasta olması da bunda etkili olmuştur. ancak dershaneden çok iyi yararlanamadım. karışık bir seneydi. ne yapıp ne edip bir puan aldım ve aydın ilinin nazilli ilçesinde bir bölüm kazandım. kulağa çok havalı geliyordu. ingilizce bir bölüm... hem kurtulacaktım hem de nispeten iyi bir şey kazandığımı düşünüyordum. o yaz özgür abi'nin bir yatırımı olan çay ocağında çalıştım, günler peşi sıra geldi geçti ve aydın'a gidiş süreci geldi çattı. kyk yurdu kazanmıştım. yani hesapta yurtta kalacaktım, belki ilerleyen yıllarda eve çıkacaktım. plan o şekildeydi. derken kendimi nazillide buldum. online kayıt hakkı vardı ama ben çok meraklıydım. görmek istedim burayı. çok heyecanlıydı, içim kıpır kıpırdı.
-
- ilk yanlış kararımı orada verdim. aslında o yanlış karar olmasa belki ileride doğru kararlar da olmayabilirdi. bir kırılma anı olarak, kayıt olduktan sonra o günlerde tanıştığım bir elemanla, bir tane hocanın yanına gittik. o mühim soruyu yönelttik kendisine; "hazırlık okumalı mıyız?" okuyun dedi. aslında ingilizcem iyiydi ama hoca nedense beni ikna etmişti. sanki hazırlığı okuyunca kendimi native speaker olacakmış gibi hissettim. kocaeli'ye geri döndüm ve geldiğimde yine bir sürpriz ile karşılaştım. hazırlık için gitmem gereken yabancı diller yüksekokulu, aydın merkeze taşınmıştı. olacak iş değil. nazilli kyk yurdundan oraya gitmek rahat 2 saat. hatta sabah sekiz buçuk dersine yetişmem için 6 da kalkıp ilk otobüse yetişmem gerekiyordu. başlarda o şekilde davrandım. gidip geliyordum. ha bu arada bahsetmem gereken birisi daha var. dershanede tanıştığım, benim gibi nazilliyi kazanan bir eleman. ismini zikretmeye dilim varmıyor. çünkü gerçekten haksızlığa uğradığım bir konu. kendisinden eski bir arkadaş diye bahsedelim. neyse efendim, benim aklıma gelen ilk fikir aydın kyk yurduna nakil yaptırmaktı. bu fikri edinirken, yabancı dilleri hazırlık sınavında tanıştığım mersinli emre ve ankaralı emre ile bilgi alışverişimizin de etkisi var. nazilli kyk müdürüyle konuştum, bana yolu gösterdi ve kendimi merkez ilçedeki kyk yurdunda buldum. içerisi çok kalabalıktı. isim de veriyorum adamın ismi abdurrahman yayla. çünkü ortada haksızlığa uğrayan kişi net olarak bendim. bekledim bekledim, kendisine derdimi iletme sırası bana geldiğinde konuyu açtım. bana sistemden bahsetti, 14 gün misafir olarak seni alalım, eğer sistem açılırsa naklini gerçekleştiririz dedi. her şey çok iyiydi. nazilli yurdumdaki müdür beni kyk nın aydın il müdürüne yönlendirdi. konuyu ona da açmamı ve kendimi garantiye almamı söyledi. ortada ne bir torpil girişimi, ne de kimsenin hakkını yeme çabam vardı. ben tamamen o bilgiyle gidip, derdimi bir de o ak saçlı kyk aydın il müdürüne anlattım. adam duygulandı. aniden yurt müdürünün odasını bastı. "biz insanlığımızı kaybetmedik bu çocukları dışarıda bırakamayız." dedi. bu çıkış gerçekten ilginç bir şekilde, alaycı bir üslup ile; "sistem açılmazsa elimden hiç bir şey gelmez" cevabına bıraktı. ak saçlı il müdürü odayı terk etmiş. geriye yayla, yancısı ve ben kalmıştık. önce adamın arkasından; "bu gibi adamlar sadece teoride kaldı, pratikte işlevleri yok." sözleri geldi. belli ki yayla sinirlenmişti. bu sefer okları bana yöneltti. bana torpil yaptırma imasından, kendisinin şerefli bir memur olduğundan ve kimsenin hakkını yemeyeceğinden bahsetti. açıkçası bunların benim gözümde hiç bir değeri yoktu. çünkü ben yanlış bir şey yapmamıştım. koca şehirde tanıdığım doğru dürüst bir iki insan bile yokken neyimeydi benim torpil. tabi bu gelişme sonrası o 14 gün zehir oldu bana. düşünün yemekhanede sabah yemek beklerken, aniden ortaya çıkıp; "vakit daralıyor osman çok yakında gidecek yerin olmayacak." gibi bir cümleyi herkesin içinde bana kurdu. bu olacak iş değil, yaşadığım stresin, utanmanın haddi hesabı yok. yayla psikolojik baskıya o 14 gün boyunca devam etti. elbette benim durumumda olan başkaları da vardı. benim yüzümden mi yoksa gerçekten böyle olduğu için mi bilinmez o sistem açılmıyordu. ankaralı emre ve mersinli emre de aynı duruma düşmüştü. bu ekibe bizle aynı bölümde olan afyonlu hakan ve hakan'ın bir şekilde tanıştığı ali de katılmıştı. ali değişik bir tipti. ilk görüşte gözüm tutmamıştı. ancak biz bu beşli her gece oturup kaderimizi bekliyorduk. derken o parlak fikir ortaya atıldı. "e hadi eve çıkalım". aynı bölümden olan dördümüz eve çıkma kararı almıştık gün içerisinde, akşamına ise o ana kadar yüzüme bakmayan ali yanımıza geldi, elinde içecekler ikramlar. "ya hacı eve ben de katılabilir miyim?" sorusu geldi. en başından beri istemedim. yok içimde bir his var biliyorum bu işin sonu kötü bitecek. alinin olmadığı bir zamanda bu çekincemi ilettim. diğerleri de çok istemiyordu sanki ama hakan'ın "iyi çocuk ya" sözleri ikna etmiş olacak ki, çoğunluğa ve sanki beş kişi olmanın heyecanlı olacağı hissiyatına yenik düşen red talebimle eve beş kişi çıkma kararı aldık.
-
- elbette bu karar birazcık düşünmeden alınan bir karardı. sahi parayı nerden bulacaktık. herkes telefonlara sarıldı aileler arandı. ben de babamı aradım; "ne halin varsa gör hayvan." tarzı son derece seviyesiz bir cevapla ağzımın payını aldım. neyse ki öz abim ve gerçekten bu andan son ana kadar hiç bir talebimi geri çevirmeyen özgür abimin yardımlarıyla o ev parasını denkleştirdim. sancılı bir süreçti ama bir şekilde hedefe ulaşmıştım. diğerleri de zor da olsa denkleştirdiler. hatta özgür abim o kadar iyi niyetli davranmıştı ki, üstüne güzel bir para da cebime kalacaktı. iyilik sever bir yapım yoktur, ama muhtaç olana yardım etmek gibi bir olaya girişmeden duramayacaktım ve bu beni üzen sonuçlara yol açacaktı. on ikinci gün, sabah saatlerinde aydın merkeze çıktık ve ev aramaya başladık. elbette bu arayışlar önceki günlerde de vardı. ama daha cılızdı. daha çok online ilanlar vs. tabi yayla'nın sistem açılmayacak tarzı sözleri bizim umudumuzu kırmıştı.yurttan şehire inan yolun başında bir elektrik direği gördük. çok çok uygun bir fiyata eşyalı bir daire ilanı vardı. soluğu orada aldık. biraz uzak gözüken bir evdi. ancak eve girdiğimizde gerçekten kaliteli eşyalar, güzel bir daire karşıladı bizi. uygun kirası ve içinde bulunan plazmaya rağmen. ankaralı emre ve hakan'ın eve kız getirme umutlarının, biraz dinci gözüken ev sahibinin daha konuşmaya başlamadan; "bu eve kesinlike dişi bir bayan giremez ona göre konuşalım." talebiyle yarım kalması, onların bu evi tutma fikrinden uzaklaşmasına yol açmıştı. bu güzelim daireyi kaçırdık. tabi adam birazcık tutucuydu, benim de çekincelerim olmadı değil. her şeye karışabilitesi vardı adamın. ardından on üçüncü gün bütün günümüz aydın şehir merkezinde geçti. bir tane ev bulmuştum. içi dayalı döşeli, tam şehir merkezinde bir ev. kirası da uygundu yani. ancak ev sahibinin bir talebi vardı. beş öğrenci olmazdı. dört olurdu ama beş olmazdı. hemen aklıma aliyi sepetleme fikri geldi. yahu bir bildiğimiz var. bırakın sepetleyeyim şu adamı. tabi bizimkilerin gönlü el vermedi adamı yarı yolda bırakmaya. o güzelim ev de kayıp gitti ellerimin arasından. ardından devam ettik, bütün gün aradık. artık umutlar tükenmişti. hatta içimde bölünme düşüncesi, yurda çıkma düşüncesi gibi şeyler türemişti. artık hava kararmış son kez bulvarı turluyoruz. zirve emlak yazısını gördüm. hadi dedim şuraya da bakalım. daldık içeri. yaşlı bir adam var içeride. emlakçı zafer..
-
- amcam derdi her cümleye başlarken. tepeden tırnağa süzdü bizi; “amcam var ya daire merak etmeyin, ben sizi dışarı gomam” dedi. tabi bu babacanlık bütün gün oradan oraya koşturan ve gerçekten zor durumda olan bizim için çok büyük bir yardımseverlik örneği gibi hissettirdi. nerde dedik daire. ahan da burada dedi. ve bizi zemin kattan beşinci kata çıkardı. eski bir daireydi. ama çok kötü bir durumda değildi. emlakçı zafer; “amcam eşyaları dizeceğiz buraya, siz üç aylık kiraları peşin verin gerisine karışmayın.” dedi. benim param hazırdı bu konuda bir problem yaşamadım. ama diğerlerinde özellikle de ali de parasal problem oldu. bir yandan çocukların haline üzüldüğüm ve kendi paçamı da kurtarma isteğim sebebiyle hepsine yardımcı oldum. borç verdim. ali hariç hepsi, borçlarının arkasında durdu ve en kısa zamanda ödediler. ali de odama gelip, kendini acındırmak suretiyle maddi durumdan dert yandı. pekala dedim sorun yok dedim. vardı param düşünmedim. biz bu şekilde evi tuttuk. on dördüncü gün boş eve geldik eşyaları bekledik. bazalarımız ve çalışma masalarımız geldi. vay be kendi evim olmuştu. kimseye hesap vermeyeceğim, kendimden sorumlu olacağım bir ev. üç oda vardı. her türlü bir kişi tek kalacaktı. biraz diğerlerine kendimi acındırdım. hem onlar bana göre birbirlerini daha iyi tanıyorlardı. dedim ben tek kalayım. ikna oldular en küçük odayı bana verdiler. salonda bir takım eşyalar vardı. herkes yarışa girdi odasına alabildiğini aldı. benim odamda gömme dolap vardı. ayna falan vardı. tam bir yatak odası gibiydi. ankaralı emre o aynayı 1 sene boyunca benden almaya çalıştı. ayna takıntım yoktu. ancak bu inat bende de inada yol açtı vermedim o aynayı. ilk gece bazam gelmiş, yol üstü kendime bir nevresim takımı almışım. yorganımı almışım. geçirdim, serdim yatağımı ve çok huzurlu bir uykuya daldım. ne kadar keyifli olduğumu anlatamam.
-
- elbette sorunlar, çözüme kavuştuğunda yani en azından öyle sandığımızda. sorunların kendi kendine de ortadan kalktığı görülür. biz tam o gece bavullarımızla yurdu terk ederken, yayla’nın kapıda bize; “sistem açıldı ya gelin kayıtlarınızı yapalım.” cümlesi bizim için en ağır küfürden bile sertti. dalga geçer gibi bu tavrı, bir insandan ne kadar nefret edeceğimi belirliyordu. babamın bir arkadaşı var, bekarlık yıllarından kocaelide görev yapmış bir öğretmen. din kültürü öğretmeni. gerçekten çok iyi bir adam. aydında bulunduğum süre içerisinde her zaman arkamda olan ve beni kollayan bir adam. evlerine her gittiğimde en güzel yemekleri yediğim ve biraz harçlığı cebimde bulduğum bir adam. babam benim lafıma inanmamış, hocayı yayla’nın yanına göndermiş. tabi hoca gitmiş kendi ne oluyor diye. yayla da pişkin pişkin, sistem açıldı ama kendi istekleriyle ev tuttular sözlerinden sonra benim yalan söylediğimi düşünmüş. tabi o da biraz daha dindar takılan bir yurtta kalmamı istiyordu. kendi tercihlerimi yapmak istedim. ama yayla’nın bize yaptığı psikolojik şiddete kimseyi inandıramadım. eve çıkmak için yalan söyleyen bir insan oluvermiştim. canları sağolsun. ne yaşadığımı en iyi ben bilirim.
-
- bu arada hazırlık sınıfım hiç hoşuma gitmemişti. sosyal olurum düşüncem vardı ama biraz kasıntı tiplerdi. takıldığım tek çocuk kronik alkolik anıldı. adam ev yapımı şarap içiyordu. alkolü çok sevmiyorum ve sakıncalı buluyorum. ama bu elemanla takılınca içtik ne yalan söyliyim. ama anılla olan bu arkadaşlığım, şakalaşmalara dayalıydı. gülmek dışında pek bir ortak noktamız yoktu. esas dostumla ikinci dönem tanışacaktım. sınıftaki elemanlara şakalar yapardık. sağolsunlar hiç birisi de alınmadı bunlardan. sınıftaki kızları gözüme kestiriyordum. belki bu bloga da yazmışımdır. bazısını elde etmeyi düşündüm. tam bir sapıktım. kanım kaynıyordu. bu sırada evde de bazı gelişmeler yaşanmaya başlamıştı. özellikle mersinli emreyle çok iyi anlaşıyorduk. garip bir çocuktu aslında, bazen çok çok iyi ama bazense modu düşükse hiç çekilmez birisi oluyordu. ama bana her zaman iyi davrandı. ilk bomba, ali’nin kuzeni geldiği zaman yaşandı. yemekleri ortak yapıyor, ortak yiyorduk o sabah yumurta kırmıştık. beşimiz oturmuş kahvaltı ediyorduk. ali aniden kalktı, kuzeninin geldiğini söyledi ve gitti. biz kahvaltıyı bitirdik. sonra kuzeni geldi. çay falan içtik eleman gitti aliyle. akşamına ali geldi, mutfakta bana; “yumurta ayırmadınız.” tarzı bir laf söyledi ve sinirliydi. o an ben de sinirlendim. çünkü inanılmaz saçmalıyordu. ulan zaten beş kişiyiz o tavadan ne ayıralım. karnımızı doyurmanın derdindeyiz. daha sonra ali bana borcunu ödemeyi geciktirdikçe geciktirdi. tabi durumunun olmamasını anlıyordum ancak çarşılarda yemek mekanlarında check in falan yaptığı için. biraz kıllanmaya başladım. yani dışarıda yiyecek parası vardı. ama bana borç ödemeye gelince fakir miydi? sanırım bana iyi çakmıştı bu borcu. ben de dillendirmeye başladım. acımasız davrandım. çünkü adam tam klinik vakaydı. benim şahsi aldığım şeyleri kafasına göre kullanıyor, bana sormuyordu. baskıyı arttırdım ve paramı bir şekilde aldım. benden kralı yoktu. bu sırada emlakçı zafer bazalardan sonra eşyaları o kadar uzun zamanda getirdi ki, ilk iki hafta yemek yapacak ocak bile yoktu bunu da not edelim. yani emlakçı zafer de komisyonunu almış, bize bir güzel çakmıştı. olsundu yine de keyfim yerindeydi. tabi tembellik de başladı. burada kendime de hata buluyorum. para çok geliyordu. dışarıdan söylüyordum sürekli ve kilo almaya başladım. ileride önüne geçemeyeceğim bu kilo alış süreci 90 kilo olarak geldiğim aydında, tam 143 kiloyu bulana dek sürecekti. gerçi annemden sonra kendimi yemeğe vermiş ve kilo almaya başlamıştım. ama bu hızlı kilo alış süreci işin rengini değiştirmişti.
-
- hayat beklenmedik şeyleri aniden karşınıza çıkartır. benim ali ile olan sorunum çözüldükten sonra her şey güllük gülistanlıktı. bana göre evdeki herkes çok iyi anlaşıyor ve birbirlerini çok seviyordu. ama kısa zaman içinde bunun böyle olmadığını anlayacaktım. ankaralı emre gerçekten çok egoist bir elemandı. tavırları, söyledikleri ve insanlara baktığı konum inanılmazdı. bu kadar kendini beğenmiş bir insan ile iyi anlaşmak imkansız. tabi ben ne halt yediğimi birazdan okuyacaksınız. şöyle özetleyeyim. bir mersinli emre ile gerçekten iyi anlaşıyorduk, mesela evdeki eksiklikleri beraber gidip alıyorduk. bir gün eve çöp tenekesi aldık. büyük boy aldık çünkü kalabalıktık yani. çöpün hemen dolacağı aşikardı.ankaralı emre, getirdiğimiz çöp tenekesine; “bu niye bu kadar büyük?” dedi. yani bunu bile beğenmemiş, bizi aşağılaşmıştı. tabi okurken öyle gözükmüyor ama o anı yaşasanız siz de hissederdiniz. bu ankaralı emre’nin patronvari tutumları gitgide artıyordu. ben alttan alıyordum ama benim kadar dayanıklı olmayan mersinli emre lafı gediğine oturtuyor. anlamsız laflara gerçekten güzel cevaplar veriyordu. dört kişi oturduğumuz bir masada, o anlamsız emirlerden birisine mersinli emre cevap verdi ve ankaralı emre sanki bir aile babası gibi yumruğu masaya vurdu. şaşkına uğramıştım. gerçekten sinirlendim. yani bana yapılsa sakin kalamazdım. mersinli emre istifini bozmadı, kalktı giyindi ve evden o gece için gitti. o günden sonra da o evden nefret etti. mümkün olduğunda az uğradı, sadece yatmaya geliyordu. hak veriyorum bu muameleyi görmek zorunda mıydı? tabi ankaralı emreye bunun yanlış olduğunu ve bunun benzerini bana yaparsa büyük sorunlar çıkacağını belirttim. bu tarz bir sinir harbi olmasa da bir takım laflarına yine alınacaktım. bu alınmalrımda da mersinli emre bana hep destek oldu. onun bu desteklerini ömrüm boyunca unutmayacağım. hatta çok sinirlendiğim bir akşam, elinde bir tepsi bir bardak süt, ve biraz bisküvi ile yanıma geldi. beni sakinleştirdi. gerçekten hayatımda gördüğüm en iyi muamelelerden birisiydi.
-
- ikinci dönem başladı. ilk dönem hayalet gibi olduğum sınıfımda, devamsızlık problemi yaşadığım için daha sık yer alır oldum. tabi bu da ilginç bir şekilde ilk dönem soğuk nevale olan tayfanın benimle muhabbet etmesine yol açtı. ama en en önemli arkadaşlığım Çağatay ile oldu. Çağatay çok karakterli, çok edepli ve nerede ne yapacağını çok iyi tartan ölçen bir insandı. kendi ayakları üzerinde duran, çalışıp kendi istediklerini gerçekleştiren bir adamdı. Çağatay ile çok vakit geçirdik. günlerimin çoğunda beraberdik. ona karşı daha sonradan aklıma yanlış olduğu gelen davranışlarda bulundum. anca hiçbir zaman adam beni terslemedi. hep iyi anlaştık. hatta zor durumda kaldığım zamanlarda adam çektiği kyk kredisini dokunmadan bana verdi. bu inanılmaz bir güven ve dostluk örneği. tabi ben onun kadar iyi olamasam da fırsat buldukça onun yanında oldum. yardım etmeye çalıştım, aradım sordum. eskisi kadar yakın değil gibiyiz şimdi ama o benim için her zaman yeri ayrı olacak. onun dışında sınıftaki insanlar normal geliyordu. bir tane kıza kafayı taktım. yani o an kafayı takmıştım. hoşlantı denilebilirdi çünkü dış görünüşünü sevmiştim. ama bu iş bir yerimde patladı çünkü ben çenemi pek tutamadığımdan dolayı kız çoktan öğrenmiş, hayır cevabını da yapıştırmıştı. sorun değildi. aslında üzülmemiştim bile. gerçekten… sonrasında çünkü ilginç bilgilerle tanıştım o kız hakkında. neysem bu önemsiz bir detay zaten. bu arada ben gelecek yıl nazillide, aynı dörtlünün yine bir ev tutup devam edeceğini düşünüyordum. bir gece forumda, mersinli emre ile vakit geçirirken o bana güzelce gelecek başka planları olduğunu söyledi. ne yalan söyleyeyim üzülmüştüm. iyi adamdı çünkü. ama o bu evde yaşanan her şeyi unutmak istiyordu. daha sonra hakan da başka planları olduğunu söyledi. hakan, aslında dışarıdan iyi gözüken ama tam anlamıyla karaktersiz bir elemandı. tek amacı bir kız arkadaş edinmek ve onunla bir şeyler yaşamaktı. bana karşı pek bir sevgisi saygısı oluşmamış. tabi ben de biraz muzip biriyim şaka yapmayı çok severim. kendisiyle çok uğraşıyordum. biraz eşcinselimsi hareketleri vardı. bu şekilde sürekli şaka yapıyordum. ama hep beraber gülüyorduk o da gülüyordu. bu kadar alınacağını düşünmemiştim. sonra bir bakıyoruz ki bu eleman, benim söylediğim şeyleri gidip başkalarına anlatıyor. hayır efendim dedikodu da yaparım o ayrı mesele de, dedikodu olmayanı da gidip söylüyor. resmen benim özelim yok o adamla bu kadar mı sevmedin beni. kendisine yolu birinci sınıfta verdik bir daha da muhatap olmadık. benimle muhatap olmayı hak etmeyen şahıslara yaptığım muameleyi yaptım. kaldı geriye ankaralı emre. benim de gelecek yıl için yurt fikrim pek yok. isteksizim. yine ev tutmak istiyorum. rahatlığı gördüm ya. nazillide sözde ev arkadaşı bulacam. taa en başından bahsettiğim kocaelideki dershanede tanıştığım eleman da benle olacak falandı filandı. bu ankaralı emre bana şart koştu. bugünkü aklım olsa ciddiye almam lakin mecburmuş gibi adamın gözünün içine baka baka, ne dediyse olur dedim. bir insan bu kadar mı salak olur? adamın karakteri belli, beni daha önce sinirlendirmiş, canım sıkmış. egoist bir adam. ne diye atlıyorum. bu da benim avelliğim diyelim.
-
- ankaralı emre ile, onun tanıdıkları vasıtasıyla bir ev bulduk nazillide. ucuz bir ev. içini kendimiz dizecektik. benim dershaneden olan arkadaş da gelecek üç kişi oturcaz. iyi bari. aydındaki eşyaları otobüsle, tabi ufak tefek şeyleri nazilliye getirdik. ben 1 hafta boş evde yer yatağında yattım. çünkü babamın evlendiği haberi çoktan gelmişti kulağıma. ne rezil bir durumdu. bir süre buna kendimi hazırladım. ve soluğu kocaelide aldım. ilginç bir kadındı. babamla alakaları bile yoktu.ama konumuz benim üniversite yaşantım. şimdi çok değinmeyeceğim. o yaz oturdum özgür abimin yanında çalıştım. para biriktirdim ve yeni evime eşya aldım. kendime oda yaptım. harika bir odaydı. baştan aşağı benimdi her şey. hele eşyaların geldiği ilk gece yine keyifli keyifli oturdum. ankaralı emre ile iyi anlaşıyor gibiydik. diğer eleman da ev işlerini yapıyordu. her şey güzeldi yani. okul başladı. nazillideyiz, hazırlıkta parça parça olan ekip bir araya gelmişti. biz ank. emre ile takılıyoruz. umut diye bir elemanla tanıştık. iyi çocuktu şimdi hakkını yemeyelim. umutun da bana bireysel bir zararı hiç olmadı. o yaz babam, boktan bir mesele yüzünden paramı kesmişti. bu sebeple başkasının eline muhtaç yaşamaya devam ettik. umut ile takılmaya başlayınca geceleri dışarı çıkar olmuştum. baya gezip tozuyorduk. ben de diyordum ki, “yahu benim çok param yok. o kadar gezemem.” umutun durumu çok iyiydi. adam da bonkördü şimdi parayı dağıtıyordu valla. habire bir şeyler ısmarlıyordu. ben bu durumdan çok utanıyordum. daha sonra sınıftaki Makedon kız da bizimle takılmaya başladı. ben sadece yabancı diye ilgimi çekiyordu kız düpedüz cahildi. benimle konuşacak bir şeyi olamazdı. benim salaklığım yüzünden iyi bi kullandı beni. bir akşam kendisiyle konuşurken umuttan bahsediyorduk. ben dedim ki, “bu çocuğun böyle yapması beni çok üzüyor. mahcup oluyorum.” bilmiyorum Makedon kız iyi niyetle mi kötü niyetle mi, umuta söylüyor bunları. umut beni arıyor ve diyor ki; “osman sen benim için parasıyla şov yapıyor demişsin, sana hiç yakıştıramadım. ben seni dost bilirdim vs. vs.” şaşkına uğramıştım. aklım almıyordu.yahu ben bu adama niye öyle bir şey söyliyim. çapım ne vasfım ne, adam olmasa aç karnımı doyuramıcam. bu kadar salaklığı da yapmam. umuta kendimi anlattım ama inandıramadım. kendisiyle o günden sonra neredeyse hiç konuşmadık. kendisine çok kırgınım. beni madem bu kadar önemli görüyordu, söylediğim şeye alınacaktı. niye bu kadar kolay harcadı. ne yapalım keyfi bilir ama vicdanım çok rahat. onun dışında başka bir kız daha vardı seray… çok bilgili bir kız. dersleri, İngilizcesi yaşantısı çok iyi. serayla çok vakit geçirdim.bir şey paylaşacak kimsem yokken o yanımdaydı. pek anlattıklarımı dinlemezdi, genelde kendinden bahsetmeyi severdi. umutla patladığım o dönem, o Makedon kız gidip seraya da bir şeyler söylemiş. onu bilmiyorum hala ne demiş, veyahut ne demişim. çünkü seraydan bahsedecek bir şey yoktu. nerden çıkmıştı. seray da bana baya kızmıştı. ama sonra barıştık ve daha yakın arkadaş olduk aslında. sonra kendisiyle tekrar konuşmamaya başladık. ama bu sefer sebep, onun umutla aniden sevgili olmasıydı. bana soğuk davranmaya başlamıştı ben de üstelemedim.bu arkadaşlık sona erdi. serayla da 2 sene falan konuşmadım. hem umuta hem seraya hayatta başarılar diliyorum. bana über bir kötülükleri olmadı sadece kalbimi kırdılar. belki de ben de onların kalbini kırmışımdır. serayın bir arkadaşı vardı dilan diye, güzel kızdı beğenmiştim. yahu dedim seray o kızı bana ayarlasana. gitti sordu kıza. kız da cevap mı vermemiş bir şey mi olmamış. “bana bunu mu layık gördünüz” demiş seray’a. seray da dobra yan ben üzülürüm diye düşünmemiş direkt söylemişti bana. o an içime bir kurt oturmuştu. bu nasıl bir laftı. neyse sağlık olsundu. ben esas vurgunu ikinci sınıfın sonunda yapacaktım. tabi birinci sınıfta, sınıftan bir kıza daha hallendim ama o kız güzeldi fikirleri bende alakasızdı. zaten duyumlarla bir şekilde işi ciddileştirmeden, red yemeden uzaklaştım kendisinden. efendim daha sonra birinci sınıf öyle böyle geçti. ben gitgide asosyalleştim, eve kapandım bütün gün bilgisayar başı, hazır yemek derken. ankaralı emre bana söylemeden umutla eve çıkma kararı almış. şak diye beni ortada bıraktılar dershanedeki elemanla. ulan ne yapacaktım ben. iki kişi de kalınırdı ama 100 lira kar etme fikri cazip geldi. 3+1 eve bir arkadaş daha gelmeliydi ya. üç kişi yaşamalıydık. bu arada dershaneden tanıştığım elemanla çok vakitler geçirdik. benim en iyi arkadaşım gibiydi. çok şey paylaştık. adam benim hizmetimi görüyordu. ben onu bir nevi kullanıyordum. ama kırmadan, incitmeden. ve bir şekilde de elimden bir şey geliyorsa yapıyordum destek oluyordum. yani şimdi kendini övme gibi oluyor ama çok yemek ısmarladım be arkadaş. ben ne yiyosam ona da yedirdim. bir gün aç kalmadık. ank. emrenin bu muhteşem ihaneti sonrası. birinci sınıf defteri kapandı. yazın kocaeliye gittim ve evi o yaz için üç tane elemana kiraladım. Money talks oldu yani. güzel de para kaldı yaz kirasından kurtulduk. ondan sonrası ise, yazın zaten klasik özgür abimin yanında çalıştım. ondan sonrası ise erken geldim nazilliye, bir instagram sayfasına yorum olarak yazdım ev arkadaşı arıyorum diye. aman allahım telefon yağdı. normalde ırkçı birisi değilim. gerçekten değilm tanıyan tanır. ama ev arkadaşı olunca mesele, hani daha bana yakın olsun diye biraz ayrımcılık yaptım ve laz olan arkadaşa öncelik verdim. herif telefonlaştığımızın ertesi sabahı kendini bizim evde buldu babasıyla. paradan yana sorunu yoktu. zengin eleman. odasına bilgisayarını çekti, ve bir sene boyunca sabahtan akşama kadar oyun oynadı. sürekli dışarıdan yedi ve odasını çöp ev haline getirdi. ne duş aldı, ne tuvaletten sonra elini yıkadı. iğrendiğinizi hissediyorum ama ben 1 sene bunu çektim. lanet olsun. adamı zaten kovmaktan beter hale getirdik sonlarda. tabi o sırada benim gözüm doymuyordu, bir tane facebook grubundan Batuhan diye bir elemanla tanıştım. aslında iyi çocuktu ama vicdani olarak hatalar yapıyordu. adam zor durumdayım dedi, ben de gel bizim evde kal dedim. geldi yerleşti. güzel de takıldık. ancak laz elemanı kovduktan sonra, Batuhan benim başıma iş açacak ve beni çok üzecekti.
-
- beklenmedik şeyler birden bire olur. benim güneşim de ikinci sınıfın sonunda doğdu. hazırlıktan beri tanıdığım, ama dikkatimi pek çekmeyen. ona rağmen iyi davrandığım bir kızcağız vardı. bu kızcağız ile ilk bir şeyler düşünme fikri. o sıralar aramızın düzeldiği oturup kahve içtiğimiz mersinli emre ile dertleşirken ortaya çıktı. onun bir ilişkisi vardı. çok da mutluydu. sürekli iyi şeyler söylüyordu. o sıra bana birini düşündük. sınıfta , çevrede… en karakterli insanı düşündüm. yahu dedim bu kızcağız olur mu sence? olur olur dedi niye olmasın. denesem mi şansımı dedim? dene dedi. ama bu kız bana soğuk davranıyor, ve çok sık tersliyordu. bir fırsatını yakaladığımda kendisine ders çalıştırmayı teklif etim. o da hemen atladı. vizeye 2 saat kala buluştuk. normalde konuşmalarımız ne sesli ne mesajda on dakkayı geçmezken, vizeden girip sohbete geçtik ve bir baktık vize saati gelmiş. valla ben keyif almıştım. aha dedim bu kız bir şekilde düşer. sınavdan çıktık falan. ben düşünüyorum ne yapsam ne yapsam diye. kendimi acındırırken bu beni kardeşiyle oturmuşlarken yanına çağırdı. uçarak gittim. o masada onu etkilemeliydim ki başardım. ufak ufak oltaya geliyordu. tabi bu arada biz öyle bir rutine başladık ki, her gün buluşuyorduk akşama kadar beraberdik. kıvama getirdim. ve dedim ben dedim senden hoşlanabilirim. yine de şüpheliydim belki red eder falan. ne dese beğenirsiniz; “olabilir.” dedi. tamam dedim bu iş cepte. kısa sürede de kendisini ayarladık. ve ilişkim başladı. başlarda normal bir ilişki gibiydi. daha sonra araya yaz girdi. ben kocaelide çalışmaya başladım bu evine gitti. o yaz ne olduysa ben buna bağlanmaya başladım. karı inanılmaz derecede hoşuma gidiyor. tipi falan değil zekası. kafa çalışıyor. bana ayak uyduruyor. elbette takdir ettik kendisini.hayatımın en güzel günlerini bu kızcağız ile yaşadım. kendisini şu an itibariyle hala seviyore ama bu değişede bilir. değişmesin isteriz.
- Batuhan üçüncü sınıfın başında, eve enes diye bir elemanı sokmak istedi. bu enesin de babası ölmüş. saygı duyarız. ama bu enes saygısız bir adamdı. bana zarardan başka bir şeyi olmadı. tokatlanmayı hak ediyordu. yine de tokatlamadık malak gibi ortada bıraktık o da kafi. benim dershaneden olan arkadaş kendine bir kız arkadaş edindi. inanın kendiminki kadar çok sevindim çünkü çok istiyordu, çok red yemişti. benim gibiydi. ama işte insanlar gariptir. öyle bir kıza denk geldi ki, karı beni kıskandı. adeta aramızı bozdu. zaten bizim eleman da günden güne değişiyor. bana karşı geliyordu. ben de hoş eziyet etmiyordum da, hani normalde kabul ettiği ricalarıma red cevapları veriyordu. bu durum hoşuma gitmiyordu. kendisiyle bu konuyu konuşmak istediğimde, bana öyle bir şey söyledi ki ben onu o gün silip atmıştım. bu kadar rezillik olamazdı. ulan banane sizin ilişkinizden. ben ona bir şey söylemiştim. sakın demiştim beni başkasına tercih etme. keza ben bir kez bile böyle bir durum yaratmadım. bu şekilde yaratılan ilk durumda, beyefendi beni kenara itip kızı seçince cezasını kestim. daha sonra sancılı bir ayrılığımız oldu. oraya geleceğiz. tabi ben, benim kızcağız ile çok iyiydim. harika günler yaşadık. sene sonuna doğru, bu enesten kurtulmak için ayrı bir ev planı kurdum. zaten dershaneden olan eleman mezun olacaktı. ben tek kalacaktım bir ev arkadaşı bulurdum belki. benim kız aniden aklıma girdi. beraber çıkalım dedi. olur dedik ne yapalım iyi kız yani sonuçta. enese tekmeyi koydum. mal enes okulun bitmesine iki ay kala evde kalmıştı. batuhanı da mağdur etmemeye çalıştım. her türlü imkanı vaat ettim. ancak o enesi bana sürekli savunuyordu. ve savunma bahanesi, “babası öldü” şeklindeydi. ulan bizim de annemiz öldü biz şey miyiz. neyse ben bu batuhana defalarca durumu açıklamama rağmen, yine enesi savunan şeylerle karşıma geldiğinden ötürü yollarımız ayrıldı. bir daha da konuşmadık kendisiyle. enesin de hıyar suratını bir daha görmedim. bokunda boğulsun hıyar evladı. yeni evi tutuk. 2+0 çok tatlı bir ev. hatta şu an son gecemi geçirdiğim ev. nazillideki en güzel günlerimi, sevdiceğimle yaşadığım ev. dershanedeki eleman mezun olana kadar 2 ay kalacaktı. kız arkadaşı gidip geliyordu. bir akşam biz balkonda otururken benim kız arkadaşım benden ıslak mendil istedi, o da lavabodaydı. lavaboya yöneldim kapısı açıktı, ışık kapalıydı. doğal olarak içeri girdim ve bir çığlık ile karşılaştım. elemanın kız arkadaşı kafasında havlu üstü başı giyinik bağırıyor. sanki taciz ediyorum inanılmaz bir olay. ben de kendisini azarladım. kapıyı kapatır insan, veya ışığı açar basmıyor sende herhalde diye. balkonda bunun makarasını geçtik. bir takım iddialara göre kız ağlamış korkmuş vs. vs. siz gidin kendi götünüzü kandırın bu yalanlarla. sana da, senin embesil sevgiline de tokat basmadığıma şükredin karaktersizler. bu eleman bu hallerine devam etti. hatta bana haber bile vermeden toparlanmış gidecek. bastım odasını, ömrünün ayarını verdim. elim havada titrerken, vurmadım. vurmak istemedim. defolup gitti.umarım bir daha onun da suratını görmem. her ne kadar güzel anılar olsa da bana ihanet etti. bir başkası için, beni harcadı. inanın ilişkilerine tek bir yorum bile yapmamıştım. insan sevgilisi olunca değişiyor. bu eleman da ondan muzdarip. e ama benim de oldu. hatta uzun zaman sonra oldu. ama ben değişmedim. karakter meseli diyelim..
-
- o yaz ilk eve gitmedim. sözde çalışacaktık para kazanacaktık. ne ben ne de kız arkadaşım iş bulamadık. ama bana piyango vurdu. haftanın üç günü pamuk tarlasında devlet destekli bir iş buldum. o da geceleri düğünlerde fotoğraf satıp para kazandı. o yazı öyle geçirdik. pamuk tarlası günleri başlarda çok sıcak ve yorucu, sonlara doğru ise eğlenceliydi. ilker adlı elemanla orada tanıştım ve çok iyi anlaştık. çok da iyi çocuktu. bana yakın oturuyor. ileride görüşürüz umarım. bu sırada eve bir yavru kedi almıştık. juliette… ilk kedim. annem kedileri çok severdi galiba ondan miras kaldı bana bu sevgi. elime geçen bir parayla aniden aldık bu hayvanı, aşılarını mamasını, kumunu bir heyecanla gidip aldık. başlarda huysuz hareketleri, daha sonra oraya buraya işemesi can sıksa da juliette’yi çok seviyorum. bu akşam onunla son gecem. onu çok özleyeceğim. kız arkadaşımın yanında kalacak biz tekrar bir araya gelene kadar. belki bir daha göremem belli mi olur. babamlar istemediği için götüremiyorum yanımda. ama onu çok seviyorum. bir gün bu yazıyı okurken aklıma gelirse ve yanımda değilse. onu ne kadar sevdiğimi bir kez daha hatırlatayım kendime. bana göre dünyanın en tatlı hayvanı.
-
- yaz bitti dördüncü sınıf başladı. sevdiceğim ile okula gidip geliyorduk her şey rutindi. kedimiz büyüyordu. ama ekim ayında kasım da olabilir. iğrenç bir şeye şahit oldum. rahmetli ipek… aynı sınıftanız pek fazla alakamız yoktu. ama benim kız arkadaşımın, arkadaşıydı. yani iyi mi kötü mü ben yorum yapamam. zararsız bir kızdı, tek istediği arkadaş edinmek bir şeyler paylaşmak falanmış. ben her denk geldiğimde kendisiyle sohbet etmeye çalıştım. içim çok rahat. çünkü öyle şeyler oldu ki… bu ipek bir gün ölü bulundu yurt odasında. çok şaşırmıştım. kız arkadaşım ağlama krizlerine girdi. ölmeden önce bir konuşmaları varmış. çok şaşırtıcı. öleceğini bilsek elimizden geleni yapmaz mıydık. ama asıl iğrençlik ne biliyor musunuz? hayattayken yüzüne bakılmayan, insan muamelesi bile yapılmayan, yalnızlığına terk edilen ipeğin arkasından, sanki ona böyle davranan kişiler onlar değilmiş gibi insanların yaptıklarıydı. utanmadan, sıkılmadan o kızın ismini ağızlarına alıp; “iyiydi..” falan gibi şeyler gevelediler. ruhsuz haysiyetsiz insanlar. bunu yapan herkesten tiksiniyorum. buna dersimize giren bir hoca da dahil. bunun üzerinden prim yaptı, bir yardım kampanyası başlattı. sosyal medyada fotoğrafını paylaştı. ipeğin anısına yazdı üstüne. o fotoğrafta bizim sınıftan kızlar da vardı. ama o kızlar ipekle tek kelime bile konuşmamışlardı. çünkü onlara ipek, onlara layık değildi. ama bu kadar midesiz varlıklar oldukları için, primden geri kalmadılar. insanlara ipeğin, onları sevdiğini düşündürttüler. hepsinin allah bin bir belasını versin. utanmaz insanlar. huzur içinde yat ipek. seni her zaman, yalnızlığınla ve masumluğunla hatırlayacağım. senin bana bir zararın dokunmadı. ama sana üstten bakan haysiyetsizlere dokunuyordu ki yüzüne bile bakmıyorlardı.
-
- sonlara doğru coronavirus dehşeti ortaya çıktı. insanlar evlerine kapandı. biz de sevdiceğimle, o soğuk geceleri minecraft oynarak sabahladık. harika günlerdi. çok eğleniyorduk. daha sonra bizim akıllı bıdık zaten dandik durumdaki bilgisayarına çay dökerek kendisini bir telefon bağımlısı haline getirdi. duramadı telefonunu da bozdu. şarjı yokken kedi gibi oturuyor yanımda. online dersler, online ödevler derken yılı bitirdik. mezun olduk. veda vakti yaklaşıyordu ama bir takım sınavlara hazırlanma bahanesiyle bir süre daha devam ettik. koca yaz geldi geçti. ben mayıs ayından bu yana tam 23 kilo verdim. sırf hayata geri döneyim diye. daha da vereceğim. güzel bir iş bulacağım. sevdiceğim de bulacak. sonra bir araya gelip evleneceğiz. ve bugün sezon finalini yaşadığımız aşkımızın ölene kadar sürdüreceğiz. üzülüyorum. ondan ayrılmak zor geliyor. aslında bakmayın başka dertlerim de var. ama ondan ayrılmak ağır basıyor işte. buna sevgi deniyor herhalde. o kadar alıştım ki ona, her hareketini, her davranışını ezbere biliyorum. onu çok seviyorum. onu çok özleyeceğim. ama bir gün elbet tekrar bir arada olacağız. bu benim nazillideki son gecem. aydını da sayarsak tam 5 sene. dile kolay. yarın akşam kocaeliye dönüyorum ve bu serüven sona eriyor. burayı özler miyim bilmiyorum. özlerim herhalde. anılar var. buraya yazmayı unuttuğum bir çok şey vardır. daha sonra aklıma gelir zaten. ama şu an aklıma ne geldiyse döktüm buraya. nazilli beni olgunlaştıran bir maceraydı. çok da keyif aldım. kimi zaman üzüldüm, kimi zaman sevindim. bir sonraki yazıda görüşmek üzere…
neler yaşamışsın be reyiz
YanıtlaSilBu İpek olayı bizim okuldaki bir başka kızı aklıma getirdi, kız Amerikan Edebiyatı okurken sınıf arkadaşları dalga geçiyorlar, zorbalıyorlar bildiğin sürekli. Bir arkadaşım kız için "çok çirkindi ve tuhaf davranışları vardı." dedi. İnsanların içindeki o pislik dürtü fırsatını bulunca gün yüzüne çıkıyor. Kız intihar ediyor sonrasında. İpek olayında olduğu gibi birden herkes hümanist kesilmiş, social justice savaşçıları olmuşlar... İkiyüzlülük her yerde ve kötülüğün bin bir türlü çeşidi var, yeri geliyor bir kızın çok çirkin veya tuhaf olması onun ölümünü nispeten meşru hale getirebiliyor demek ki.
YanıtlaSilHer şeye rağmen üni hayatını dolu dolu geçirmişsin, şu an 30'lu yaşların için endişeleniyorsun, 35'ten sonra salarım diyordun en son, nereden nereye hey gidi. Bunları okurken senin ufak hallerini hatırlamaya çalışmak yer yer ilginç ve neşeliydi :D