aslında canım hiç yazmak istemiyor. sanki mecburen bir şeyler karalıyor gibiyim. anlatacak çok şey var, dile getirmek istediğim çok şey var. fakat ben bunları bir araya getiremiyorum. kendi kendime konuşurken bile yeterince içimi dökmüş hissetmiyorum. oturup birine anlatsam da cümleleri toparlayamam gibi geliyor. açıkçası bu konulara karşı içimde zerre heves kalmadı. ne anlatacak insan var, ne de anlayacak. yine de öyle berbat bir durumda değilim. sadece bir zamanlar derdimin mevcut felaketler silsilesi olması daha iyiymiş gibi geliyor. korktuğum başıma gelmeden olmadı tabii. sorunlardan içimde oluşan o çukurlara cılız kürekler atıldı, çukurlar dolmaya başladıkça mesele yine dönüp dolaşıp kendim oldum. halbuki ne kadar ilgiye muhtaç bir insanmışım ben. yine de bunun için hiçbir şey yapmıyorum. kimsenin dikkatini çekmeye çalışacak bir eylemim yok. kendimle ilgili her şeyde sessiz kalmaya devam ediyorum. sessizlik bir duruş mu, yoksa bir kayboluş mu? bunu...
son günlerde, hatta haftalarda, ya da abartırsak aylarda düşündüğüm konulardan en önemlisi kesinlikle mevcut durumlar. şöyle açıklamak gerekirse, yaşadıklarımız olsun ne bileyim geldiğmiz noktalar olsun bunların hep bir sebepleri var gibi geliyor. öncesinde yaşanan şeyleri de domino taşlarına benzetiyorum. minik bir hamleyle en başındakini devirdiğimizde sırayla her bir düşen taşın sonucunda işte mevcut durumumıza gelmiş oluyoruz. üstelik şu an yaşanan şeylerin de bir domino taşı olduğunu ve devrildiğinde bir sonraki bölümün açılacağını düşünüyorum. buna kader de diyebiliriz, ya da yazgı. peki kader değiştirilebilir miydi? eski domino taşlarındaki eylemlerimiz farklı olabilir miydi? bazı hataları bilerek yapıyoruzdur kesinlikle, ancak belki de o an için bize hataymış gibi hissettirmiyor olabilir. bugün, şöyle bir geriye baktığımda zibilyon tane "keşke" sıralamayı biliyorum. bunu şu anki aklımla yapmak neticede biraz uyanıklıkmış gibi geliyor. benim çok güzel günlerim oldu...