Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Haziran, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Felecia 2.Bölüm

Herkes kendine bir kelime seçseydi eğer, Felecia'nın tercihi "özgürlük" olurdu. Ancak seçtiğimiz şeyleri genelde elimizdekilerden belirlemeyiz... Her bir ıslığında farklı şarkı çalardı Felecia'nın. Kimi zaman bir ayrılık şarkısı, kimi zaman bir yağmur şarkısı, kimi zaman ise penceredeki soyulmaların şarkısı. Aşk nedir bilmezdi Felecia. Onun için insanların dışarıda sürekli satın aldıkları bir şey gibi gelirdi. Bir keresinde, annesine aşkın ne demek olduğunu sormuştu. Aldığı cevap ise, önemsiz bir detay olduğu idi. Felecia bunu pek sorgulamamıştı. Şu an olduğu gibi başka dertleri vardı. Yine aynı saatlerde o adam o sokaktan geçiyordu. Bu sırada Felecia'nın annesi yemeği pişiriyor. Dakikalar sonra evin diğer iki ferdini çağırmak için hazırlanıyordu. Kuşlar her zamanki yerlerinde, artık kararan akşamı cıvıltıları ile değil sessizlikleri ile idare ediyorlar, kaldırım taşları her zamanki yerlerinde ve üzerlerine basılmayı bekliyorlar, gökyüzündeki bulutlar artık o ...

Felecia 1.Bölüm

Bölüm 1 – Pencere Belki bir yağmur damlası daha temas eder ellerine diye, daha da uzattı ellerini dışarı Felecia. Bu pencerenin en sevmediği kısmı da o idi. Ne kadar içeri gömülmüş bir pencereydi. Yağmura dokunmak bile zordu. Bazen izlemek, hissetmenin yerini dolduramıyordu. Uzandıkça uzandı Felecia, bu onun ilk uzanışı değildi. Ancak tüm uzanışlarında da başarılı olamamıştı. Bunun bilincinde olan Felecia, sadece umut taşıdığı bu hareketine anlam verilmesini beklemiyordu. Halbuki, ne kadar güzel kokuyordu özgürlük. Dışarı çıkmak, koşmak, çiçek koparmak.  Felecia bunları tek başına yapamazdı.  İlla yanında birisi olmalıydı, ve genelde o birisiler bu eylemleri gereksiz buluyordu. Yapılacak işler varken ne gerek vardı böyle şeylere. Felecia bu durumlarda sessizliğe bürünür ve ikiletmezdi. Bir gün, güneşle arasında o pencerenin olmayacağını düşüne düşüne ömür geçirirdi. Özellikle, ilkbaharları çok severdi. Her ne kadar anlamsız bulunsa da, zar zor aldırdığı saksısındaki çiçek...

bi anlam arıyorsan kaçmalısın.

Merhaba arkadaşlar, ben biyometrik fotoğraf. Nasılsınız bakalım?  Valla ben gayet iyiyim. Bayram faslının son saatlerinde canım yine yazı atmak istedi. Böyle şaşırtıcı özelliklerim vardır. İnsanları beklemedikleri anlarda yazılarımla şaşırtırım. Hayat dümdüz ileriyor. Bende biraz vicdan azabı var öyle... Bugün dünyanın en anlamlı şarkılarından birini atasım geldi. Benim favori repliğim; "En iyi yanın ölümlü olman..." Apranax'ım yine bitmiş. Geçenki baş ağrımda bu aklıma geldi. Böyle durumlarda kendimi Dressmaker filmindeki Mr.Almanac gibi hissediyorum. Böyle özellikleri aşmak zor.. Her neyse anlatacak fazla şey yok. Olsaydı iki-üç adım daha ileride olurdum. Hala daha Pollyannacılığa devam mı? Hiç öyle zannetmiyorum. Arkadaşlar üzüldüğünüz şeylerin ne olduklarını iyi düşünün. Bazen üzülmeniz karşı taraf için anlam ifade etmiyor. Kaan Boşnak'ın harika bir sözü var. "Sanki ben masumum da sen kendiliğinden değiştin." bana bununla gelme...

sırası gelmediyse randevu alsın...

merhaba arkadaşlar... bayramın birinci gününden herkese kucak dolusu sevgiler. ne kadar dindar birisi olduğumu bilen bilir :d ama bayramlar güzel olaylar... sabah babamın zoruyla kendimi bayram namazında buldum. hoca gerçekten inanılmaz işlere imza attı, stand up yaptığı bildiğin. yaklaşık 2-3 bin kişi o camide hayatı sorguladık... bir nukte vermek istersem; "namaza başlamadan önce herkes öndekine hazırım desin, arkadakiler bana hazırız diyene kadar başlamak yok." kimse gülmedi tabii ki, hatta birisi resmen "ne alaka" diye bağırdı.. hoca ise kıs kıs gülüyordu. böylesine tatlı ve harika bir bayram namazından sonra koşarak eve geldim ve uyudum. ardından yine babam uyandırdı kahvaltı falan. yav dedim yeter uyuyak... daha sonra ekşi'de bir şey okurken; "sizi askerde azarlayan en yüksek rütbe hangisi?" diye bir başlığa geldim. ve hemen babama sordum. adam hiç düşünmeden; "kenan evren" demez mi.. yuh dedim. paşam ne ara azarladı seni. çok s...

hedef ben miyim?

mer mer mer haba... yağmurlu bir izmit akşamından herkesciklere merhabalar. bu güne şehrine geleli iki gün oldu ve inanılmaz derecede uygarlık yoksunuyum. böyle durumlarda kendimi malcolm in the middle'daki francis gibi hissediyorum. valla bu günah şehri cidden çok sıkıcı... gerçi canım babam bugün zorla gezdirtti beni. yağmur altında bir yeri aradık ıslan ıslan durdum. narin bedenim ve 750 kilo su damlacıkları ile dans etti. o kadar çok ıslandım ki, resmen kurumam lazımdı. bunun için de yardımıma arabanın kliması yetişti. ama hırkam hala ıpıslak... neyse telefonu yaptırdım. artık şarjı 20 dakikada bitmicek umarım yani. o günler hayatımın en berbat günleriydi ki bugüne kadar olan dönemden bahsediyorum. telefoncu eleman bana 1 gün gider o şarj diyince suratımda oluşan gülümsemeyi size anlatamam. sakarya'da o kadar çok arapça tabela gördüm ki, kendimi bir an körfez savaşında buldum. böyle durumlarda zekamı saklarım. ama cidden sakarya çok ilginç bi yermiş. özellikle yağ...

kimseyi inandırmak zorunda olmamam

"çok seviyorsunuz sorgulamayı. sanki tüm cevapları almışım da saklamışım gibi davranıyorsunuz. halbuki benim için kelimeler sadece ikinci planda, ben davranışlarla anlatmayı severim..." dedi vaxvierre... kendisine sert gözlerle bakıp, hesap soran yurttaşlara. çünkü biliyordu ki, vereceği her cevap ayrı bir linç demekti... mer mer merhaba bayadır yazı atamıyorum. biliyorsunuz internet falan yani. güzel bahanelerim var. yazın zaten hiç atamayacağım. sonra bakıp da alaycı bakışlarınızı yüreğime hissettirmeyin. kendimi ne gibi hissettiğim hakkında fikrim yok. lakin bir hayvan olsaydım sincap olmak isterdim. bunun sebebi de fındığın verdiği karşılıksız sevgi. yine böyle sıcak günlerde aklıma tek soru oluyor. telefonun iyice suyu çıktı yav. şarjdan çıkarttıktan 1 saat sonra kapanıyor. üzücü gerçekten... böyle durumlarda kendimi filth filmindeki gus gibi hissediyorum. eee, bu da böyle güzel bir şarkıdır. demem odur ki, kendinizi asla güvende hissetmeyin. hele ki a...

orda bir dur bakalım

hoba yine harika bir başlık seçtim. bunları internetten saatlerde araştırarak seçiyorum. böyle zekiliklerim vardır. insanları beklemedikleri başlıklarla yanıltırım. valla tatil güzel gidiyor. yeni uğraşlarımdan beklediğim zevkleri almaya başladım. böyle durumlarda kendimi amelie filmindeki, kristal adam gibi hissediyorum. bu arada o kadar da sıkıntılı bir süreç değil. ben umursamıyorum sen de bence pek umursama insanlara istedikleri şeyleri vermeniz gerekiyor. yoksa kendinizi aniden çöpte buluyorsunuz. çok şükür beni kimse çöpe atamadı ama onun formülünü de verecek değilim. orada cidden bi durun. hayat beni, diyardan diyara değil de. evden bankaya sürüklemese daha güzel bir hayatımda olabilirdi. internetim yok yeaa. cidden zor bir durum. ama bu şarkı paylaşmayacağım anlamına da gelmez. gerçi geledebilir. jain cidden güzel bi abla ya. ona baktıkça tüm dünya saniyeler içinde yok oluyor. ama keşkem fransızca söylese. e ben de o kadar entel bir insanım. beklentim oluyor ...

aydınlıklardan uzaktayım

mer mer merhaba.... internetim olmadığı içindir biraz da yazı atamıyordum. hala daha atamıyorum. bu şey gibi. postmodern blogger çılgınlıkları. insanları ne kadar eksik hissettirdiğinin farkında olmayan popüler kültür gibi. arada farklar var ama. teşekkürler büte uyanamadığım için bu arada... valla ben iyiyim. indirdim bir sürü film internetim var iken. onları bitiriyorum bakalım biraz daha kültürlenip iyice driven filmindeki slyvester stallone gibi olacağım. asla umudunuzu kaybetmeyin sanırım aşırı derecede tatildeyim sevgiler

kendini nasıl hissetiğinin bir önemi yok

hepimiz için zor geçen şeyler, aslında bize bir puan verir. insanlar kendi hayatlarını puanlasalardı kolay kolay kimse 10 puan vermezdi diye düşünüyorum. ancak başımızdan geçenler, bize öyle şeyler anlatır ki eğer bilinçli isek, ileride bunun faydasını görürüz.. mesela benim başıma öyle saçma şeyler geliyor ki, faydasını göreceğim olay gelmeden başka bir felaket yaşıyorum. yani bu konuda ben bir örnek değilim. eğer bunu bekleyenler varsa en yakın savcılıkta hakkımda suç duyurusunda bulunabilir. göreceli olmasa da, bir nevi süzgeç misali ayıklamak lazım tüm dertleri. alma ve ben fransızca bir sohbet etseydik, ona insan davranışlarından değil, beni fena halde güldüren şeylerden bahsederdim. "On est toujours à mi-chemin Au beau milieu de tout Donc au milieu de rien On met de l'eau Dans notre vin Des sourires sur nos chagrins On dit qu'on verra bien" "yahu kardeşim blog mu yazıyorsun, müzik paylaşım platformu mu?" "yahu ka...

teorik bilinçsizlikler

yine değişik bir başlıkla geldim. böyle zamanlarda kendimi dünyanın merkezinde hissediyorum. yazacak bir şey yok. bekleme yapmayın. büte kaldım zaten moraller bozuk.  sanırım büte kaldım. sevgiler