Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Aralık, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

düşüyor tutamıyorum

mer mer mer mer mer mer mer haba arkadaşlar kanalıma pardon bloguma hoş geldiniz. türkiyenin en eğlenceli, en akademik, en sansasyonel, en ferahlatıcı bloguna hoş geldiniz. bugün yine anlamsız, yine gereksiz ve yine acı dolu bir içerik ile karşınızdayım. böyle şeyler yazmayı severim bilen bilir. nasılsınız? ben saçmayım ya. kafamda bir şeyler var ama umarım ilerlemez bu şeyler çünkü hiç keyif verici ve tatlandırıcı bir şey değil. hayatım fare kapanı gibi, o peynire ne zaman elimi atsam bir yerlerim yanıyor ve hoş bir şey değil. yepisyeni bir yıl yaklaşıyor. ona dair daha içerlemiş bir yazı atacağım. bu yazı yılın son yazısı olabilir. özellikle son dönemlerimin tamamen çay içerek geçtiğini düşünürsek hayat apacı bir perde açıyor ve bu perdenin arkasında saklanmak galaktik bir macera değil. ne demiş florence "sometimes I feel like throwing my hands up in the air" bu kadar geoid düşünmek biraz saçmalaşıyor. ve hayat belirli bir noktadan sonra uzaklaşıyor içerlemelerden...

gittikçe derinleşen aslında benim olmayan

merhaba arkadaşlar blogger dünyasının en sansasyonel, en ilgi çekici, en diyalektik, en modern ve en başarısız blogunun sahibi olarak yepyeni bir yazıyla karşınızdayım. böyle zamanlarda ne kadar harika olduğumu bilirsiniz. dünya geoid değilmiş de sanki bambaşka bir şeymiş gibi yaklaşır dururum. öncelikle birlikte olmadığımız süre içerisinde başımdan neler geçtiğini anlatmak isterdim ama tahmin edeceğiniz sürece yine hiç bir anım veya maceram olmadı. hayatımın bu dönemlerini sıkıcı olarak nitelendirsem de hala içimde bu günler yad ettiğimde naif bir gülümseme olacağına dair umudum var. neden diye sormak anlamsız çünkü meteorlar bizi sıyırıp geçmeye devam edecek. dünyanın en harika şarkılarından birisiyle başlamak isterim. çünkü florence olmasaydı sanırım kafayı yerdim.  hayatımı her yazıda farklı şekilde özetlemeye çalışsam da sanırım buna ilgi duyan herkes ana temayı biliyor. bu konuda daha ne kadar kendimi yoracağım bilmiyorum. ama şöyle bir gerçek var sanırım yazmayı...

hayat üç perdelik tatsız bir kabare

mer mer mer haba arkadaşlar. internet aleminin en eğitici, en öğretici, en eğlenceli ve en akılda kalan bloguna hoş geldiniz. ben blogger kişisi. bugün yine dopdolu, yine heyecanlı, yine ileriye dönük umut aşılayan bir yazıyla karşınızdayım. bu filmi bugün izledim. ileride mutlaka hatırlamam gerekicek o yüzden buraya bırakıyorum. siz çok takılmayın bu kısma yine ilk paragrafa kandınız değil mi? bir an inandınız. dediniz kral geri döndü falan. biz demiştik yıllar evvel bıraktık bu işleri diye.... öncelikle youtube adındaki platformda çok güzel alternatif şarkılar paylaşan bir kanal var. işte kaan boşnak falan kadıköy falan anlıyor musun abi biz bu tarz müzikleri seviyoruz falan. işte bu kanal canlı yayın falan yapmaya başladı. ben de denk geldikçe giriyorum. tabi ortam bildiğiniz gibi. erkek tayfa kızlara ehuheheh çekiyor. şirin gözükme çabaları inceden yürümeler falan. tabi ben gelir gelmez hayat hikayemi anlatmaya başladım. böyle karşı cinse salladıkça sallıyorum. rah...

lin lin lin pestooo

merhaba arkadaşlar bugün de sevdiğim şeyleri paylaşmaya devam ediyorum. nasıl bu blog özge ertal virali yaptıysa biraz da lin pesto virali yapacak. çünkü sevdiğim şeyleri bol bol paylaşmayı severim... öncelikle kendisi hakkında hiç bir bilgim yok. ismi, cismi, şekli.. hatta insan bile olmayabilir. ancak müzik konusunda benim sevdiğim işler yaptığı ortada. cem yılmaz paylaşmış, barış özcan videoya koymuş, yorekok outro yapmış, zaytung röportaj bile yapmış. bu durumda beni takacağını pek düşünmüyorum. ilk keşfettiğim zamanlarda iki şarkısına yorum attığımda bana "kalp" ile tepki vermişti. sanıyorum bu bile bireysel tatminkarlık için yeterli. burada ana nokta, normalde sevmediğim şarkıları bana dinletmesi. yani benim çıkıp yıldız tilbe falan dinlemem çok ilginç olurdu ancak bu kişi bunu başarıyor. "yahu kardeşim ne bu marjinallik havaları falan, şunu dinlemem bunu dinlemem." dediğinizi iliklerime kadar hisseder gibiyim. lakin durum bazı kişiler için böyle. benim ...

sanki cismim bin ışık yılı sonsuzluğuna eş

buraya ne yazarsam yazayım bir anlamı olmayacak. mesela şu an aklımdan geçen, kafamın içinde yedi yüz milyon kez tekrar ettiğim şeyleri yazıyım ve onları unutmayayım. çünkü bunlar önemli şeyler olabilir veya olmayabilir. bunların cevaplarını bilecek kapasite sahibi olduğumu düşünmüyorum. çünkü kapasite sahibi olmak bana göre değil. yıllar evvel bıraktım ben o işi. çünkü aşama aşama büyüyen bir beklenti furyası bu. sen başardıkça devamı gelsin ister o kocaman bedeninin en tepesinde hüküm süren beyninin içinde, ufacık bir hücre. çünkü böyle olmalıdır senin mekaniğin hücrelerin ister sen yaparsın. onlara hükmetmen demek ne bileyim göktaşı parçalamak gibi bir şeydir. imkansız değildir yani ama zordur. zor olan şeyleri de herkes başaramaz. düşünsenize zor olan şeyleri herkes başarıyor. e o zaman dünyada biz ne yapmaya geldik. herkes her şeyi başarırsa benim ne anlamım kalıyor. böyle olduğunu düşündüğüm için kendimi ezikleme ihtiyacı duymuyorum. belki ben de o iyi zekalı kişilerin getirdiği ...