Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Nisan, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

şimdi tüm korkular benden yana

"70 kilo derdim var anne bana simit al neden burada değilsin rahat bir yerde misin? 70 kilo derdim var baba bana kavun al  kavunu da hiç sevmem sen bunu bilir misin?" sevdiğim bir şarkının sözleri ile giriş yapayım dedim bugün. oysaki bazı girişlerde anlam aranmaz. ben bugün en büyük anlamı bırakıp giriyorum bu siteye... aslında bütün bunların oyun olduğu gerçeği, bir gün birisinin bana kamerayı gösterip "el salla" demesini o kadar büyük heyecanla bekliyorum ki. tüm zamanların en büyük trajedisinin sansasyonel sonuyla bitişik haldeyim.. gerçi sözlere gerek yok. bugün martin luther king'in tek bir cümlesi insanlığı aydınlatabiliyorsa bile. çünkü söylediklerimiz genelde hava kalır. filmlerde böyle olur yani.. anlatacak hiç bir şeyim yok. çünkü inanın umurumda değil hayat. son zamanlarda epey bir soyutladım kendimi ve söylemesi zor da olsa mutluyum. tabii ki bu, yale üniversitesinden gelen bir kabul mektubu mutluluğu değil. bu olsa ol

tersinden kalkmak

Verdiği şey Bir yıl,iki yıl, yüz yıl mutluluk... Sonra hayat seni bir çiçek gibi koparır Eğlendir beni buna ihtiyacım var Vaktin tamam olmasını beklerken... Büyük acılarımız, güçsüzlüklerimiz... Bunların bir önemi var zannederiz Ama yarın gün yeniden doğacak Hiç yaşamamışız gibi... alma-reqiuem Bazı şarkılarda hüzün balıkları vardır. Senin ise oltan Korkmayı boşver dalgalardan Çünkü onlar isterseler zaten yok olurdun Sana düşen görevi tamamladıysan eğer Vicdanen rahatsan  Emin ol hepsi buna değer. Başkaları gibi yapma Çünkü sen hatalarınla anılırsın Geçmişe baktıkça takılırsın Bırak insanlar ihanet etsin Kimisi en yakınında Kimisi kalbinin derinliklerinde Sen hiç bir zaman vicdanını rahatsız etme Gün gelecek rahat edeceksin Yapmadıklarına gülüp geçtiğinde Çünkü insan böyle öğrenir Anlık hatalarla Sonsuz doğrular yapar.

iç döküntüsü

hayata yönelen aşırı sevgiden, ümit ve korkudan kurtulan bizler, kısa teşekkürlerle şükranlarimızı sunarız tanrı diye ne varsa, ki, hiçbir hayat ebediyyen yaşamaz, ki, ölüler dirilemez; ki, en yorgun nehirler bile bir yerde denizle birlesirler." deniz sakin ve derindir, koynunda her sey uykuya dalar. bir tek adım ve her şey biter; bir kulaç, bir habbecik, yeter!" bitirdim- udu bir kenara bıraktı elim. şarkı da söylemek de bitecektir yakında. havaya asılı gölgeler gibi mor yoncalar arasında. bitirdim- udu bir kenara bıraktı elim. çiğli çalılar arasında öten seher bülbülü gibi şakırdım bir zamanlar ben de; şimdi kesildi nefesim. yorgun keten kuşu gibiyim gırtlağımda kalmadı sesim; büyük bir titizlikle şarkımı bitirdim udu bir kenara bıraktı elim. from Martin Eden

Kendin olmak zordur...

İşte yine başlıyoruz. 20'li yaşlarının başındaki birinin aslında bir yaş bile yaşlanamadığından ibaret. Her şeyin, her acının, her mutluluğun aslında tek bir saniye bile sürmemesiyle oluşan bu sabitlik. Korktuğum başıma gelmedi evet. Bir günümü bile büyüyerek geçiremedim. Sanki hiç ilerlememiş bir hayatın sunduğu saniyeleri yaşıyorum. Oysa bu sonsuz sarmalda ilerlemek için yaşlanmak gerekiyor. Ne bedenime söz geçirebildim, ne zevklerime. Birden bire kendimi, hazır hissetmediğim bu yaşta buldum. Keşke gözlerimizi kapatsak ve bitse... Acı çekmeyi kaldıramıyorum... Abartılacak bir şey değil. Hayatın yalanlarını yaşıyoruz. Biliyorum hiç kimse, hiç bir şey sürekli olmuyor. Denizler gibiyiz, balıklarımız nesilden nesile değişiyor. Biz hep aynı kalıyoruz. Yanlış taraftayız işte.. Ölümsüz olan biz değil, balıklar olmalıydı. Gün doğumunu seyrediyorum son bir kaç gündür. Karanlığın aydınlığa çevrilmesi o kadar yalın ki... Not : Hiçbir zaman kendimi, hiçbir şeye hazır hissetmedim... B

kimsenin haddine değildi düzeltmek

olabildiğince korkuyordu hayattan...ona bugüne kadar ne vermişti? biraz yalnızlık ve biraz dert. yalnızlığı kafasına takmıyordu gerçi, bu yüzden dert sınıfına almamıştı. her gece sabahlayan ruhuna bir isyan değildi bu. yalnız olmayı o seçmemişti, ama bugün bir mikrofon ona bu soruyu yöneltse; herhalde yalnız olmayı tercih edeceğini söylerdi. oysa ki bunun bir terazisi yoktu. ya yalnız olursun ya da olmazdın. bazen yalnız olmamaya mecbur bırakılıyordu. insanlar...her yerde. her şekilde karşısına çıkan insanlar. kafasını en yakın camdan dışarı çıkarıp bağırmak istiyordu. kalabalık kesinlikle onun işi değildi. yemek yemeyi çok seviyordu ama bugünlerde buna da ara vermişti. sigara mı? bu bırakmak zorunda olduğu bir alışkanlıktı. sesler, daha fazla ses. sanki hiç durmayacak gibi. görüşü sanki bir tünel gibi ama sonu bir türlü gelmiyor. ucunu bir türlü göremiyor. gitgide ilerliyor. sadece ilerlemek. hayatta da ilerlemek mümkün müydü. buna cevap vermek için çok geç. hızlanmaya başladı. gürült

İNANIN HİÇBİR ŞEY SONSUZ DEĞİL

Aklının ucuna oturup kendimi bekledim; gelmedim, gelmedim, gelmedim. Merhaba arkadaşlar, ben önceleri kafaya takan ama artık umursamama yeteneği ile boy gösteren vizelerin başarılı çocuğu.. Nasılsınız bakalım ? Valla ben iyiyim bu aralar. Son zamanlarda o kadar az insanla iletişim kurdum ki artık bir rahatlama geldi. Eskiden boş vakitler geçmiyor diye sürekli canım sıkılırdı artık o olmuyor... İlla ki bilgisayardan da sıkılacağım ama şu an gerçekten yapacak ve denenecek o kadar çok şey var ki, insanları özlemeye sıra gelmedi..Okul da yakında başlıyor. Bu moral bozucu bir gelişme lakin mecburiyet ilkeleri benden bunu istiyor. Kendimi Sputnik ilk uzaya fırlatıldığında çaresiz kalan Amerikan hükümeti gibi hissetmiyorum bayadır. Bu alkışlanması gereken bir hadise. Fransızcaya fena sardım bu aralar. Öğrenicem başka yolu yok. Hele İspanyolcadan bile bu kadar ciddiye almam beni de şaşırtıyor. İlk Fransızca sonra da İspanyolca artık.. Yapacak bir şey yok. Size bir kaç cümle kurayım mı? &

2017 eurovision şarkı yarışması değerlendirmem /// 2017 eurovision song contest review

eveeet hep isyana mı teşvik edicez. biraz da kültür katalım. mayıs ayı yaklaşıyor ve mayıs ayı demek Eurovision demek benim için. türkiye katılmasa da, yine de izliyorum. maksat milliyetçilik değil, müzik :d geçen sene favorilerim avusturya,izlanda ve almanyaydı ve üçü de çuvalladı.. beğendiğim şarkılar genelde derece alamıyor. o yüzden bu yazıda size önerilen şarkıların hiç şansı yok ona göre :) şimdi ilk olarak en beğendiğim 5 şarkıyı paylaşıyorum... 5- Levina - Perfect Life (Almanya - Germany) bu şarkı ile ilgili izlenimilerim çok olumlu ve şarkı youtube'da güzel izlenmiş. paylaştığım değil de bu ilk yayınlanan national final midir, tanıtım mıdır o videosu oluyor ya milyonu geçmiş. ortak beğenilen veya merak edilen bir şarkı. çakma veya esinlenmiş yorumları çok açıkçası bu da şarkının başarı payını azaltıyor ..dislike sayısı da azımsanmayacak şekilde. ama bence şarkı çok güzel. insanı alıyor yani dinlerken.. 4- Lucie Jones - Never Give Up On You (Birleşik Kral

öylece yanıldım toplum baskısına...

insan bilmediği şeyi, anlamış numarası yaparmış. çünkü bildiği tek şeyden yola çıkarmış. anlamakla bilmek arasındaki fark... halbuki ben şimdilerde pek dinlenmeyen, dönemin country hit şarkısı olarak sadece susmakla yetiniyorum. biliyorum her cümlemde, her kelimemde ve her harfimde ayrı bir acı yatıcak bu toplum baskısına.. yalnız olmak güzel mi? yoksa öyle mi sandım. bence saçmalıklar silsilesinden bir kesit bu. insan yalnız olamaz, illa birileri vardır. insan istemediği kişiler yanında olunca yalnız zanneder kendini. artık level atladım. kendimi yalnız hissetmiyorum. çünkü kimi yalnızlıklarda, parazit olmazmış.. elimizi havaya kaldırıp, kendi yazgımızla harmanladığımız o güzel hit parçayı, sanki büyük bir kalabalığa akustik halde okuyormuş gibi yapalım. ve aldığımız reaksiyonla da kendimizi milyarlarca parçaya ayıralım. belki o zaman farkında oluruz geçmişin ve geleceğin ne kadar boş olduğuna. boş dediysem, uğruna hiç bir şey yapılmayan boşlardan değil. kıymalı poğaça gibi düş

EFSANE OLMAYAN GERİ DÖNÜŞ

Merhaba arkadaşlar, ben gerçekten ne istediğini anlamadığınız kız modeli. Nasılsınız bakalım? Valla ben bomba gibiyim. Bilgisayarım geldi.. Artık bilgisayarım olduğuna göre, bloga daha rahat yazabilmek gibi, tüm avantajların içinde ufak bir avantajım daha oluştu. Valla telefondan ne kadar zor oluyordu bir bilseniz. Bu durumu kelimelerle değil bakışlarımla anlatmam doğru olur. Ama 1948 yılında geçirdiğim bir tren kazasında gözlerimi kaybettim. Valla anlatacak çok şey yok sanırım. Aldığım kararlardan mutlu bir hayat sürüyorum. Laptopumun harika hoparlörleri sayesinde Özge Ertal dinleyip hayatı sorguluyorum. Ki geçen şarkısını paylaştıktan sonra beni takip ettiğine dair bildirim almak harika oldu. Burayı okuyorsan cidden dünya üzerinde seni ve sanatını en çok sevenlerden birisinin paylaştıklarına göz atmak çok onore bir davranış. Az önceki kelime doğru mu bilmiyorum. Bu gibi durumlarda, aklımı kullanır ve en sevdiğim harfleri yazıya dökerim. Gerçi insanın en sevdiği şeyler harf olmaz.

Bin dert ve ayak izi - Özge Ertal

Geldik 100.yazıya.. 100 adet yazı atmışım buraya şimdi fark ettim. Zaman ne kadar hızlı geçiyor. Bu blog benim için ne anlama geliyor onu bile bilmiyorum. O yüzden size bir şarkı armağan ediyorum.. Yaşam da bir tür mahkumiyet değil midir zaten /// Sözler /// Sanki şahidi yıllarımın, boya tutmaz duvarlarım. Karanlık dünyanın yakıtı bu; bin dert ve ayak izi. Güç bela doğrulup da Büküp belimizi Bu cezaya kim mahkum etti bizi? Söz-Müzik : Özge Ertal

gerçeği yalnızca ben görebilirim...

Merhaba arkadaşlar, ben vize dönemindeki duygusuz İnsaniyet timsali. Nasılsınız bakalım? Uzun zamandır böyle giriş yapmamıştım, nasıl, beğendiniz mi? Ben beğenmedim. Bu aralar insanlık hakkında, özellikle onların olay yorumları hakkında beni benden alan şeyler var. Hatta insanlar bazen dümdüz gittikleri yolda başka yöne sapmak hakkında sadece bir düşünceye kapılsa bile, aniden size ceza kesiliyor. Benim cezam da bu oldu. Aslında iyi oldu, biraz gözüm açıldı. Yine haklı çıktım. Lakin sonu hep aynı bitiyor böyle şeylerin. Bu konu hakkında size neler hissettiğimi açıklayacak bir sözüm yok. Daha çok The Prestige'in final sahnesi gibi diyebilirim. Tabii ki hasar alsa da insan, dönemin gerektirdiği şartlar insana bağışıklık kazandırıyor. Karşınızda kraliçe de olsa, siz de basit bir köylü de olsanız, kendinizi sarayın en önemli insanı hissedebilecek hayal gücüne sahip olabiliyorsunuz. Tabii ki bu hayal gücü insanı sadece kendi vizyonunda şartlıyor. Mesela ona göre artık gereksiz biriy

bu kadar zor olamazdı..

"...abimin mezuniyetine gitmişlerdi annemle babam. bense işe gidip geliyordum. yaz ayları o kadar cesur değildi. en azından otoriter babam için. bir kaç gün yalnız geçirdim evde. alışkındım daha öncesinden. 2 senedir rahattık ama, annem evdeydi. geldiler çanakkaleden benim umrumda değildi hayat. meğersem yolda kavga etmişler. babam araba sürerken kendisine, " dikkat et, aman, yavaş kullan" denildiğinde sinirlenen bir tip olduğu için kırmış annemi. ilk kez olan bir şey değil tabii ki. ama yol uzun olunca hasarı da çok olmuş. büyük kavga 1 hafta suskunluk getirmişti eve. babam bana öfke, annem ise merhamet vermişti. zaten işten geldiğimde kimseyi görecek gözüm yoktu.  annem bir gün dedi bize; "benin kolum ağrıyor." benim için ne kadar önemsiz bir detaydı. dimi sonuçta basit bir kol ağrısı. neler atlatmıştı annem. tabi ki esas düşünce bu değildi. o kadar yorgundum ki kendimce, umursayamamıştım. gittiler doktora abimle, ben yine o ara iş falan. hiç unutamıyorum dağ