Ana içeriğe atla

nerede olduğum konusunda emin miyiz?

ya kesinlikle ben çok şanssızım...

perşembe günü final sınavına girmeden 5 dakika önce cep telefonumu kaybettiğimi fark ettim. harekete geçme anım da, sınavın başlamasına yaklaşık iki dakika falan kalaydı. 500 kiloluk vücudumla koridorlarda koşarken cidden şaşkındım. santralde bir tane dayı vardı, ben artık finali falan bırakmışım yani telefonum derdindeyim. buluncak abi başka yolu yok. santraldaki dayı bağırmaya başladı, "sınavın kaçta?" falan. bende diyom dayı geç sınavı, bulalım şu telefonu.

adam aniden "kooooş" yetiş moduna falan girdi. sınıfın yerini falan söylüyor o derece. final sınavına gelipte okuldaki sınıfların yerini bilmeyen biri gibi hissettim tabii o an, neyse hocayı da gördüm tam sınıfa koşarken. hayır sınıfa koşuyorum ama aklımda hala telefon. hocaya dedim işte, telefonu kaybettim sınava girebilir miyim? kadın benden daha çok üzüldü, yoo yoo olamaz falan. dedim ki yani daha fazla kötüleşemez. girdim sınava alakasız bir kağıt verdim. yani normal şartlarda yapabilirim de, o an onu düşünemedim. ya zaten bilgisayarı yok ettik gitti içindekiler, telefonda da annemin bir kaç resmi var, e onu da kaybedersek hatıra kalmicak. neyse bu bana yedeklemeyi öğretti. bir yere falan depolamam lazım böyle dosyaları. sonra iibf'nin koridorlarında yankılanıyor koşuşlarım.

neyse sınavdan çıktım, tabi kafa telefonda. bir kaç kişi soruyor nereye diye. cevap dahi veremiyorum. santrale tekrar ulaştım. dayı gülüyo, pahalı mıydı bari diyo. yav diyorum içimden kes kes. neyse sonra arayışlarım sonucu buldum. bizim kantincilerden biri post-modern hippi, herhalde kazanamadı okulu kızlarla iletişimi kantinci olarak sürdürüyor. mesela erkekler çay isteyince hiç iplemez işini yapar, kızlar isteyince yüzünde bir sırıtma ama ne sırıtma. işte böyle eşitlikçi kantincilere ihtiyacımız var. neyse telefonu almaya gittim, adam diyo ki çok karışık açamadım bunu. hayır telefonun kilidi bile yoktu, kilit düğmesine basıcan açıcan. buna çok şaşırdım. eğer deseydi ki; "kardeşim özel hayata saygılıyız." anlardım. saygı gösterirdim. adam direk karışık dedi. santrale geri döndüm, dayı dedim buldum. sıkıntı yok. o sırada içeride de bir tane kız, santral dayıya bağırıyor. ulan dedim içimden zaten sinirliyim, santral dayı da 35 yere telefon etmiş benim için. adam resmen 50-50'deki seth rogen olmuş, sen ne demek bağırırsın. hemen dedim,  "lütfen birazcık alçaltalım sesimizi."

haydaa denecek durum orada başladı, kız bana döndü sen kimsin sana ne oluyor demez mi? arkadaşım final batmış, telefonu aramışım kaç saat, moraller bozuk. yani en ufak kıvılcıma kalmışım. "ben senin olamayacağın insanım" diyip, santral dayıya selamı vererek uzaklaştım. ama uzaklaşmam, adeta bir hollywood filminin araba patlatma sahnesi gibiydi. santral dayı her an aşağıdan bir şampanya çıkarıp, patlatacak zannettim. öyle moda girmişti tüm oda. kız intihar falan düşündü o an bence.

her her her neyse telefonu buldum. ve o günü atlattım. şimdi ne yaptığımı bilmiyorum yine. son finalleri de verip seneyi bitireceğiz galiba

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

connected2.me rehberi

Merhaba arkadaşlar bugün günlük hayatta işinize çok yarayacak bir rehber ile karşınızdayım. Yalnız mısınız? Sosyal hayatınızda herhangi bir kadını veya erkeği etkileyebilecek yetenekte olduğunuzu düşünmüyor musunuz? Umutsuzluğunuz sizi intihara götürürken son bir durak arayışında mısınız? Neyse ki connected2.me var. Anonim olarak kadınları veya erkekleri kendinize bağlayıp onlarla bir gelecek kurabi.... Tabii ki palavradan ibaret. Bu uygulama kesinlikle ölüm. Kesinlikle psikoloji bozan bir şey. Neyse ki ben size bugün muazzam bir rehber hazırladım. Öncelikle kullanıcı tiplerine şöyle bir göz gezdirelim. -link isteyenler Uygulamanın yüzde doksanlık kısmını oluşturur. Bakmayın öyle anonim falan gözüktüğüne, eğer çirkinseniz herhangi biriyle konuşamazsınız. Özellikle kadın kısmının "bio" adını verdiğimiz açıklama kısımlarında genelde şunlar yer alır; "linksiz gelme." "link atmayana cevap vermiyorum." "linkle veya sesle gel." "kim...

Değişim, değiştirmenin anahtarı mıydı yoksa öyle mi sandım.

Yorgunluğumdan değil, tembelliğimden. Bu kadar sıkıcı, bu kadar moron, bu kadar banel... bir insan davranışından değil kendi hayatımdan bahsediyorum. Sanki az gişe yapmış o güzel filmde yanrollerdeyim (kaan abime selam olsun bi gün ünlü olursan telif öderim). Ne istediğimi bilmedim, ne istemediğimi bildiğim kadar. Kendi hayatımı, karakterimi, yaşamımı sürekli ezip durmak bana da bir şey katmıyor merak etme.. Bir bardak kaynar suyu elim yanmadan pilava dökmek gibi değil yaşamak, aslında benim için sıralarsak bu hayat baya zor.. Mesela bembeyaz bir halı almalı insan, yıllarca kullanmalı.. Sonra da her izin, ne zaman çıktığını hatırlayacağı bir gün olmalı. Belki anıları katlayıp cebimize koyamayız ama en ufak sinyal bile sizi geçmişe götürebilir. Mesela aklıma ne zaman tıp gelse, annemle yaşadığım dişçi maceram gelir. Aslında çok öncesi değil 3-4 yıl ama annem yanımda yok artık. Annemi arayamıyorum. Aslında biliyor musun bazen annemi aramayı çok istiyorum, nasılsın demeyi kendimi ...

oturmaktan sıkılmadım

merhaba arkadaşlar ben yıllarca atölyede çalıştığı yerde artık masa başı çalışan genç.  nasılsınız bakalım. valla ben gayet iyiyim. bu yazıyı yazarken de mesai saatleri içindeyim. siz düşünün. her yaz olduğu gibi aynı yere geldim çalışmaya ve inanılmaz şeylere tanık oluyorum. ilk gün yalova'ya koca koca direkleri indirmeye gönderdiklerinde , bu senenin de amelelik dolu olacağını düşünürken, kendimi aniden teklifleri,siparişleri vb. işleri incelerken bilgisayar başında buldum. post modern anlayışa göre evrak işlerini yapıyorum. ne kadar mutlu olduğumu tartışmaya açık bırakmakla birlikte. böyle bir yerde bu kadar yükselmeyi beklemiyordum. yaşasın cv doldu. onun dışında chp'nin adalet yürüyüşüne şahit oldum dükkanda dururken ve eve gittiğimde daha da şaşırdım. adamlar kampı, türkiye'nin en yobaz en dindar mahallelerinden birisi olan benim mahalleye kurmuşlar. mahalle bir gecede evrim geçirdi herkes laikleşti diyebilirim. ancak terk ettiklerinde yine eski düzene geri dön...