Ana içeriğe atla

Felecia 1.Bölüm

Bölüm 1 – Pencere

Belki bir yağmur damlası daha temas eder ellerine diye, daha da uzattı ellerini dışarı Felecia. Bu pencerenin en sevmediği kısmı da o idi. Ne kadar içeri gömülmüş bir pencereydi. Yağmura dokunmak bile zordu. Bazen izlemek, hissetmenin yerini dolduramıyordu. Uzandıkça uzandı Felecia, bu onun ilk uzanışı değildi. Ancak tüm uzanışlarında da başarılı olamamıştı. Bunun bilincinde olan Felecia, sadece umut taşıdığı bu hareketine anlam verilmesini beklemiyordu.
Halbuki, ne kadar güzel kokuyordu özgürlük. Dışarı çıkmak, koşmak, çiçek koparmak.  Felecia bunları tek başına yapamazdı.  İlla yanında birisi olmalıydı, ve genelde o birisiler bu eylemleri gereksiz buluyordu. Yapılacak işler varken ne gerek vardı böyle şeylere. Felecia bu durumlarda sessizliğe bürünür ve ikiletmezdi. Bir gün, güneşle arasında o pencerenin olmayacağını düşüne düşüne ömür geçirirdi.

Özellikle, ilkbaharları çok severdi. Her ne kadar anlamsız bulunsa da, zar zor aldırdığı saksısındaki çiçekleri hep o ilkbaharlarda açardı. Onlar bile mutluyken, ne haddineydi üzülmek Felecia’nın. Kendi de farkındaydı ki, hayat her şeyi olduğu gibi kendisini de onu özgürlüğünü kısanları da çiçek gibi koparacaktı. İşte Felecia’nın hikayesi de bu özgürlük arayışı ile başlamıştı…

Felecia’nın anne ve babası yıllar evvel bir kız çocuğu sahibi oldular. Bu birbirlerine artık tahammül edemeyen bir çiftin umut ışığı olmuştu. Sanki o bebek doğunca tüm kötülükler ve tüm çaresizlikler yok oluvermişti. Hayatlarına yeni bir sayfa ve yeni bir ışık doğmuştu. Ancak Felecia’nın ablası için işler pek iyi gitmedi. Bir gün o geniş kırlarda koşarken, önce duraksadı sonra da yere yığılıverdi. Küçük kız oradan ölüvermişti.  Bu olaydan sonra Felecia’nın anne ve babası hayata küstüler, eski çaresizliklerinin üstünde bir de acıyı eklediler.  Felecia’nın doğumu onlara umut değil endişe vermişti. Ya o da, aynı şekilde ölürse diye düşündüler. Ancak bu düşünceler biraz abartılmış olsa gerek, Felecia 20’li yaşlarına geldiğinde bile evdeydi. Eğer onların gözünden ayrılırsa ölürdü korkusu vardı. Küçüklüğünden beri bu duruma uyum sağlamak zorunda olan Felecia, bu olayın artçı etkileri ile pek de uğraşmadı. Ancak yıllar onu büyütmemekte de ısrar ediyordu.

Evden ayrılma fikrini babasına bahsettiğinde,  hayatında görebileceği en büyük öfkeyi hissetti Felecia. Sanki özgürlük bir hak değil de, gereksiz bir kıyafetmiş gibi…

O pencerede yıllar mı çürütülürmüş. İşte bunu anlamıyordu Felecia. Evden de kaçabilirdi, ancak anne ve babasını üzemeyecek  kadar da seviyordu. Bir formülü olmalıydı, herkesin mutlu olabileceği bir formül…

Kağıtlar, kalemler bunun için yetmiyordu. Akıl gerekiyordu. Her seferinde çarpacak bir kaya olmaması şarttı. Belki bir terzilik işi bulabilir ve kendine görünmez bir elbise dikebilirdi. Saçmalamanın vakti değildi. Ya yıllar geçecek, ya da o yılların önüne geçecekti.
O sırada sokaktan geçen adama aldırış da edemeyecek kadar meşguldü hatta… Lakin sokaktan geçen birinin, özellikle o sokakta yaşamayan birinin yoluna devam etmesi gerekirken neden durmuştu? Yoksa evin tasarımını mı beğenmişti? Felecia’nın fark etme içgüdüleri harekete geçmeden, adam herhalde evin tüm mimarisini zihninde çıkartabilirdi. Başka bir şeydi bu, sanki bir hayranlık. Ancak neye hayranlık? Bunun cevabını Felecia dahil olmak üzere kimse bilemezdi. İşte o kafasını sokağa ve adama çevirdiği an. Çoktan yoluna devam etmişti o adam. Felecia ise o sıra, bir gemide çalışmayı ve dünyayı gezmeyi hayal ediyordu. Bu sokağa bakmaktan daha çekici bir şeydi. Eğer bir şeyi tüm hatlarıyla ezberlediyseniz, hayaller bunun ötesine geçebiliyordu.

Yemek vaktinin gelmesiyle, Felecia penceresini  kapattı ve yine evinin içinde buldu kendini. Ancak sanki değişecek bir şeyler vardı. Bunun zamanı bilinse daha heyecan verici olabilirdi…

2.Bölüm
3.Bölüm

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

connected2.me rehberi

Merhaba arkadaşlar bugün günlük hayatta işinize çok yarayacak bir rehber ile karşınızdayım. Yalnız mısınız? Sosyal hayatınızda herhangi bir kadını veya erkeği etkileyebilecek yetenekte olduğunuzu düşünmüyor musunuz? Umutsuzluğunuz sizi intihara götürürken son bir durak arayışında mısınız? Neyse ki connected2.me var. Anonim olarak kadınları veya erkekleri kendinize bağlayıp onlarla bir gelecek kurabi.... Tabii ki palavradan ibaret. Bu uygulama kesinlikle ölüm. Kesinlikle psikoloji bozan bir şey. Neyse ki ben size bugün muazzam bir rehber hazırladım. Öncelikle kullanıcı tiplerine şöyle bir göz gezdirelim. -link isteyenler Uygulamanın yüzde doksanlık kısmını oluşturur. Bakmayın öyle anonim falan gözüktüğüne, eğer çirkinseniz herhangi biriyle konuşamazsınız. Özellikle kadın kısmının "bio" adını verdiğimiz açıklama kısımlarında genelde şunlar yer alır; "linksiz gelme." "link atmayana cevap vermiyorum." "linkle veya sesle gel." "kim...

Değişim, değiştirmenin anahtarı mıydı yoksa öyle mi sandım.

Yorgunluğumdan değil, tembelliğimden. Bu kadar sıkıcı, bu kadar moron, bu kadar banel... bir insan davranışından değil kendi hayatımdan bahsediyorum. Sanki az gişe yapmış o güzel filmde yanrollerdeyim (kaan abime selam olsun bi gün ünlü olursan telif öderim). Ne istediğimi bilmedim, ne istemediğimi bildiğim kadar. Kendi hayatımı, karakterimi, yaşamımı sürekli ezip durmak bana da bir şey katmıyor merak etme.. Bir bardak kaynar suyu elim yanmadan pilava dökmek gibi değil yaşamak, aslında benim için sıralarsak bu hayat baya zor.. Mesela bembeyaz bir halı almalı insan, yıllarca kullanmalı.. Sonra da her izin, ne zaman çıktığını hatırlayacağı bir gün olmalı. Belki anıları katlayıp cebimize koyamayız ama en ufak sinyal bile sizi geçmişe götürebilir. Mesela aklıma ne zaman tıp gelse, annemle yaşadığım dişçi maceram gelir. Aslında çok öncesi değil 3-4 yıl ama annem yanımda yok artık. Annemi arayamıyorum. Aslında biliyor musun bazen annemi aramayı çok istiyorum, nasılsın demeyi kendimi ...

oturmaktan sıkılmadım

merhaba arkadaşlar ben yıllarca atölyede çalıştığı yerde artık masa başı çalışan genç.  nasılsınız bakalım. valla ben gayet iyiyim. bu yazıyı yazarken de mesai saatleri içindeyim. siz düşünün. her yaz olduğu gibi aynı yere geldim çalışmaya ve inanılmaz şeylere tanık oluyorum. ilk gün yalova'ya koca koca direkleri indirmeye gönderdiklerinde , bu senenin de amelelik dolu olacağını düşünürken, kendimi aniden teklifleri,siparişleri vb. işleri incelerken bilgisayar başında buldum. post modern anlayışa göre evrak işlerini yapıyorum. ne kadar mutlu olduğumu tartışmaya açık bırakmakla birlikte. böyle bir yerde bu kadar yükselmeyi beklemiyordum. yaşasın cv doldu. onun dışında chp'nin adalet yürüyüşüne şahit oldum dükkanda dururken ve eve gittiğimde daha da şaşırdım. adamlar kampı, türkiye'nin en yobaz en dindar mahallelerinden birisi olan benim mahalleye kurmuşlar. mahalle bir gecede evrim geçirdi herkes laikleşti diyebilirim. ancak terk ettiklerinde yine eski düzene geri dön...