Ana içeriğe atla

gamsız hayat

    son günlerde, hatta haftalarda, ya da abartırsak aylarda düşündüğüm konulardan en önemlisi kesinlikle mevcut durumlar. şöyle açıklamak gerekirse, yaşadıklarımız olsun ne bileyim geldiğmiz noktalar olsun bunların hep bir sebepleri var gibi geliyor. öncesinde yaşanan şeyleri de domino taşlarına benzetiyorum. minik bir hamleyle en başındakini devirdiğimizde sırayla her bir düşen taşın sonucunda işte mevcut durumumıza gelmiş oluyoruz. üstelik şu an yaşanan şeylerin de bir domino taşı olduğunu ve devrildiğinde bir sonraki bölümün açılacağını düşünüyorum. buna kader de diyebiliriz, ya da yazgı. peki kader değiştirilebilir miydi? eski domino taşlarındaki eylemlerimiz farklı olabilir miydi? bazı hataları bilerek yapıyoruzdur kesinlikle, ancak belki de o an için bize hataymış gibi hissettirmiyor olabilir. bugün, şöyle bir geriye baktığımda zibilyon tane "keşke" sıralamayı biliyorum. bunu şu anki aklımla yapmak neticede biraz uyanıklıkmış gibi geliyor. benim çok güzel günlerim oldu, çok özel günlerim de oldu. hatta normal diye niteleyebileceğimiz günlerim de oldu. her bir dönem aklıma farklı bir takıntı geliyor. "ne kadar güzeldi" diyorum bazı görece basit şeyler için. aslında bunları; "iyi ki de yaşanmış" diye de anabilirdim. hala anabilirim, bugün kötü hissediyor olmam, önceki zamanlarda iyi hissettiğim gerçeğini değiştitmiyor sonuçta. bunu nasıl başarabileceğimi bilmiyorum. dürüst olmak gerekirse hayatımın en yalnız dönemini geçiriyorum. günün çoğunluğunda bir sürü insanla muhatap olan birisi olarak söylüyorum bunu. hatta buraya iki-üç gelen insanlarla kurduğum kısa sohbetler var. hoşuma da gidiyor. italyan sante, fransız mathis, rus valery, rumen silviu, ürdünlü helmi, arjantinli daniel ve sayamayacağım kadarı... bu kişiler burada kaldıkları sürece hepsiyle üçer-beşer gün sohbet etme fırsatım oldu. sohbet edemediğimde ise gözgöze geldiğimiz o an verdiğim selamlar oldu. hepsi haytımdan gelip geçtiler bir şekilde. hep erkek ismi verdim ama çoğunun yanında bir partneri vardı tabi. rezervasyonu yaptıran kişiler genelde erkek olanlar olduğu için bu isimler aklımda kalmış. hepsinin farklı bir tarzı, farklı özelliklerini fark ettim. benim için unutulmaz olacaklarını sanmıyorum ama o kısa vadeli sohbetler beni çok mutlu etmişti. yalnızlık treninden çıkıyor gibiydim. biliyorum ki daha bir sürü insanla tanışacağım onlar gibi, belki daha naziği, belki daha kaba olanları... tabi geçici insanlar değildir yalnızlığın ilacı. zaten benim yalnızlığım iletişmsizlik de değil. birine bir şey anlatamamak da değil, ilgisizlik de değil. insan bunları isteyince bir şekilde bulabiliyor. 

    işin maddi kısmı elbette ki çok önemli bir mesele. hatta beni en çok uçuruma sürükleyen, daha da anlamsız hareketler yapıp bataklığa saplanmış gibi hissettiren şey maddi kısımdı. aradan bir sene geçmiş oldu. acısıyla, tatlısıyla, haksızlıklarıyla, güzel haberleriyle bir noktaya gelebildim. über imkansız gözüken şeylerin aslında milim milim kapanabildiğini görmek bana ilerisi hakkında ipuçlarını verdi zaten. çalışabiliyorsan, gücün yerindeyse, tembellikten uzaklaştıysan en kötü iş bile seni bir noktaya taşıyacaktır. her şeyin kendine göre bir avantajı ve dezavantajı var ama önemli olan ilerlemektir. ben bir süredir hızım asla sabit olmamak koşuluyla ilerliyorum. şanssızlık yakamı bırakırsa ve zaman da görece biraz daha hızlı geçebilirse bu sıkıntıları aşacağım. bugüne kadar bir şekilde geldim ve elde var sıfır diyemeyecek kadar bir şeyler elde ettim. gerisini de zamana ve çabama bırakmak lazım. bazı hayallerim var, bazı düşüncelerim var. kendi çıkarım için, bu işi daha kısa sürede halledebilmek için arayışlarım devam ediyor. ancak en en en dikkat ettiğim şey; "pirince giderken, eldeki bulgurdan olmamak" işte bu yüzden risk almadan, garantici şekilde hareket etmeye devam edeceğim. en büyük arzum kendimi sıfıra çektiğim an yaşayacağım o; "her şeyin omuzlarımdan kalkma" hissi olacak. düzeltmek istediğim başka konular da var ve bunlar işin "manevi" kısmına giriyor tabi ki.

    işin manevi kısmında ise dengeler biraz daha değişik. belki giderek yaşlanmayla alakalı düşünceler bunlar. ben kendimi bir yere ait hissetmiyorum. ya da ne bileyim benim için bir; "güvenli bölge" yok gibi geliyor. bunun olmasını isterdim evet ancak elde edebileceğimi de zannetmiyorum. hayatta her şey insan ilişkilerinden ibaret değildir. bazen bireysel, kendi içinle olan ilişkilerin de önemlidir. ben kendime çok yazık ettim. ara ara aynaya bakıp buna çok üzülyorum. hani en başta demiştik ya; "keşke böyle olmasaydı" diye. heh işte işin o kısmı tam olarak böyle. kaçan fırsatlar, kaçan insanlar, kaçan anlar..  hepsi birer birer kayıp kaçtı elimden ve ben mani olamadım. bugün oturduğum yerden her şeyin eskisi gibi olmasına yönelik isteğim çok gülünç geliyor. başkalarının mutlu bir anına sevinirken, çok kısa bir süre sonra bir aynaya denk geldiğimde içimden; "böyle bakarsın işte" cümlesi şak diye yapışıyor. dürüst olmak gerekirse yaşamak istemiyorum. yaşamak için bir sebep bulamıyorum. kendimi adayacak bir olay bulamıyorum. elbette içimden ukte ettiğim şeyler var ama bunlar imkansız gibi geliyor. demeyecek misiniz? "maddi konularda da imkansız diyordun ama öyle değilmiş işte" diye. ama o iş öyle değil ne edersin. borç bir miktardır ve yerine koydukça ödenir, azalmayı gözünle görebilirsin. belki sayılardan ibarettir sadece ama bir şekilde o sayılarla oynayabilirsin. lakin başka şeyler vardır ki formülünü bilmiyorsundur. mesela yaşını değiştiremezsin, geçmişini değiştiremezsin, birinin gönlünü almayı bilemezsin, ölüleri diriltemezsin, silinmiş dosyaları kurtaramazsın, kül olmuş bir şeyi yapıştıramazsın....bunlar gibi şeylerde ihtimaller her zaman olsa da, sonuç olarak hiç kimse bunlar için bir çözüm yolu bulamamış. ben de öylece aklımdan geçirip duracağım işte. bildiğim tek şey, benim eski ben olmadığım. bu saatten sonra olabilir miyim? bence çok çok zor artık. zor zamanlar yaşadım ve çok değiştim. dediğim gibi yaşamak çok anlamsız ve sadece nefes alıp verme odaklı takılıyorum. beni heyecanlandıran ya da mutlu eden hiçbir şey yok. bununla yaşamayı öğrendim tabi ki. ancak imrenme duygusuyla baş etmeyi öğrenemedim. bu kadar gözönünde olmak zorunda olmasaydım daha iyi olurdu. tabi bu da borcumu ödemem gerektiği durumunun bir domino taşı...

    yazmayı eskisi kadar sevmiyorum. bir dönem tamamen kendimi buna adamıştım ama aklıma hiçbir şey gelmiyor. şu an bunları karalama sebebim de, izlediğim bir filmin ne kadar anlamlı olduğunu fark etmemle oldu. bazı hikayelerin sonu nasıl biterse bitsin, geriye bıraktığı anıların güzel olabilmesi önemli bence. ben film/dizi olaylarında hep içimdeki, aklımdaki sonla bitmelerini isteyen birisiyim. bu bir aydınlanma olmasa da, "keşke böyle bitmeseydi" dediğim bir anda, aslında mantıken yaşanan güzel şeyler de olduğu ve bu olay artık hangi evrendeyse o güzel şeylerin herhangi bir zamanda oturup tekrar izlenilebilmesi gerçeği oturdu kafama. evet her şey çok kötü ama dün güzel şeyler de oldu. belki hiç bir zaman güzel şeyler olmayabilirdi. bu aralar biraz fazla duygusalım sanırım. her şeye büyük anlamlar yüklüyor ve etkisinde kalıyorum. hayatımızda dönemler vardır, iyi dönemler-kötü dönemler-durağan dönemler. kötü dönemlerimden, kendimi durağan dönemlere atmak biraz zor geldi bence. bh sefer günlük olaylara tepkilerimi ölçemiyorum çünkü. acı kapasitem o kadar genişlemiş ki, bu kapasiteyi dolduramayacak şeylerdeki boşluğu ben abartarak kendim dolduruyor gibiyim. keşke biraz mutlu olabilseydim. 

    belki senelerce çalışacağım ve yaşlanacağım, belki de bu gece hayatımı kaybedeceğim hiçbir şey bilmiyorum ama sonumu bir kimsesizler mezarlığında görme hissinden uzaklaşamıyorum. bu dünyadan çekip gittiğimde kimsenin beni hatırlamayacağını düşünüyorum. bence bu zaten geçen sefer denediğim kendi sonumu kendim getirme eylemini başaramama sebebimdi. benim ölmem bu dünya için fark edilmeyecek bir şey olacakmış gibi hissettim ve o ipi yeterince sıkamadım galiba. her neyse konu bu değildi. zaten bu yazının da belli başlı bir konusu yoktu. şu anda iyi gibisin ama kötü şeyler de var işte. sadece hassas bir dönemden geçiyorsun, şayet atlatman mümkünse de atlatır gibisin. değilse de bir süre daha çekeceksin ama hala gücün kuvvetin yerinde bunu unutma!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

connected2.me rehberi

Merhaba arkadaşlar bugün günlük hayatta işinize çok yarayacak bir rehber ile karşınızdayım. Yalnız mısınız? Sosyal hayatınızda herhangi bir kadını veya erkeği etkileyebilecek yetenekte olduğunuzu düşünmüyor musunuz? Umutsuzluğunuz sizi intihara götürürken son bir durak arayışında mısınız? Neyse ki connected2.me var. Anonim olarak kadınları veya erkekleri kendinize bağlayıp onlarla bir gelecek kurabi.... Tabii ki palavradan ibaret. Bu uygulama kesinlikle ölüm. Kesinlikle psikoloji bozan bir şey. Neyse ki ben size bugün muazzam bir rehber hazırladım. Öncelikle kullanıcı tiplerine şöyle bir göz gezdirelim. -link isteyenler Uygulamanın yüzde doksanlık kısmını oluşturur. Bakmayın öyle anonim falan gözüktüğüne, eğer çirkinseniz herhangi biriyle konuşamazsınız. Özellikle kadın kısmının "bio" adını verdiğimiz açıklama kısımlarında genelde şunlar yer alır; "linksiz gelme." "link atmayana cevap vermiyorum." "linkle veya sesle gel." "kim...

Değişim, değiştirmenin anahtarı mıydı yoksa öyle mi sandım.

Yorgunluğumdan değil, tembelliğimden. Bu kadar sıkıcı, bu kadar moron, bu kadar banel... bir insan davranışından değil kendi hayatımdan bahsediyorum. Sanki az gişe yapmış o güzel filmde yanrollerdeyim (kaan abime selam olsun bi gün ünlü olursan telif öderim). Ne istediğimi bilmedim, ne istemediğimi bildiğim kadar. Kendi hayatımı, karakterimi, yaşamımı sürekli ezip durmak bana da bir şey katmıyor merak etme.. Bir bardak kaynar suyu elim yanmadan pilava dökmek gibi değil yaşamak, aslında benim için sıralarsak bu hayat baya zor.. Mesela bembeyaz bir halı almalı insan, yıllarca kullanmalı.. Sonra da her izin, ne zaman çıktığını hatırlayacağı bir gün olmalı. Belki anıları katlayıp cebimize koyamayız ama en ufak sinyal bile sizi geçmişe götürebilir. Mesela aklıma ne zaman tıp gelse, annemle yaşadığım dişçi maceram gelir. Aslında çok öncesi değil 3-4 yıl ama annem yanımda yok artık. Annemi arayamıyorum. Aslında biliyor musun bazen annemi aramayı çok istiyorum, nasılsın demeyi kendimi ...

oturmaktan sıkılmadım

merhaba arkadaşlar ben yıllarca atölyede çalıştığı yerde artık masa başı çalışan genç.  nasılsınız bakalım. valla ben gayet iyiyim. bu yazıyı yazarken de mesai saatleri içindeyim. siz düşünün. her yaz olduğu gibi aynı yere geldim çalışmaya ve inanılmaz şeylere tanık oluyorum. ilk gün yalova'ya koca koca direkleri indirmeye gönderdiklerinde , bu senenin de amelelik dolu olacağını düşünürken, kendimi aniden teklifleri,siparişleri vb. işleri incelerken bilgisayar başında buldum. post modern anlayışa göre evrak işlerini yapıyorum. ne kadar mutlu olduğumu tartışmaya açık bırakmakla birlikte. böyle bir yerde bu kadar yükselmeyi beklemiyordum. yaşasın cv doldu. onun dışında chp'nin adalet yürüyüşüne şahit oldum dükkanda dururken ve eve gittiğimde daha da şaşırdım. adamlar kampı, türkiye'nin en yobaz en dindar mahallelerinden birisi olan benim mahalleye kurmuşlar. mahalle bir gecede evrim geçirdi herkes laikleşti diyebilirim. ancak terk ettiklerinde yine eski düzene geri dön...